MEDENİYETİN BEŞİĞİ: ŞEHİRLER
Tabii, medeniyet hiçbir zaman dünyada silinmemiştir.
Medeniyetin sesi ve sinyali her zaman vardı. Ama her millet, örf ve adetine göre yerli yerleşimleri yerine oturmuş kuralları kullanıyorlardı. Tarihe geçmiş medeniyet merkezi Mezopotamya’ da kurulmuştur. İlim , edebiyat ve sanat hep Mezopotamya’ da başlamıştır ve bütün dünyaya beşik olmuştur !
Tabi Nusaybin Mezopotamya’ da kadim bir şehir olup Mitanniler bu mirası takip etmişlerdir!
Medeniyetin yeşerdiği, insanın insanlığını yaşama fırsatı bulduğu bu şehirler, bünyelerinde nice sırlar barındırır. Bu sırlar, doğru tercih yapanlar için bir kurtuluş vesilesi olurken; yanlışı seçenler için ise mezar olur.
Şehir hayatı esasen bir irfan hayatıdır. Etkileşime ve paylaşıma daima açıktır. Medeniyetin dışındaki hayat ise bedevi/göçebe hayatıdır. Göçebe hayatının yeryüzünü imar etme gibi bir kaygısı yoktur. Medeni hayat “şehirlilerin” hayatıdır. Medeniyette asıl olan eğitimdir. Eğitim de ancak yerleşik hayatta yani şehirde gerçekleşir. Şehirli olmak, bir başka ifadeyle medeni olmak insanın kendi değerinden utanıp vazgeçerek, başkasının değerlerinde kendi kimliğini araması değildir. Bilakis insanın içinde yaşadığı şehrin birtakım imkanlarını yakalaması; sanata, bilime, kültüre katkıda bulunması; tarihi ile bütünleşmesi, ahlaki birtakım özeliklere sahip olması; iyi olanı, değerli olanı görüp alması ve ondan yararlanması; kötü olandan, beğenmediği, inanmadığı şeylerden uzak durması anlamını ifade eder.
Bugünün hızla şehirleşen dünyasında ,insanların iyi ve kötü zamanlarını paylaşacakları komşulara her zamankinden daha fazla ihtiyaçları vardır. Komşulukla ilgili (Peygamberimiz) şöyle bildirir: “İyi komşu uysal bir binek ve geniş kişinin saadetini sağlayan unsurlardır.” Evet kendimiz için istediğimizi komşumuz için de isteriz. Yani mümkün mertebe komşumuzun ve halkımızın namusunu korumalı, gerektiğinde ziyaret etmeli, davetine icabet etmeli, halini sormalı, hastalanınca ziyaretine gitmeli, ihtiyaçlarını gidermeliyiz. Cenazesinde hazır bulunmalı, kederli günlerinde teselli etmeli, sırlarını saklamalı, ayıplarını örtmeli ve kusurlarını affetmeliyiz. O açken tok yatmaz, onu rahatsız etmez, hayvanına taş atmaz, çocuğuna kötü muamele etmeyiz. Ayrıca (Hz. Peygamber’in) : “Ey Ebû Zer çorba yaptığın zaman suyu çok koy, fazlası ile komşularını gözet” buyruğuyla komşularımızla yakınlaşmaya çalışırız.
Bugünden itibaren Nusaybin’in kentselleşmesi ile gelişme ve yaşam koşularında bir değişiklik olacak mı? Herhalde yaşam ve yaşayış tarzında az çok bir değişiklik olacak. Artık bloklarda, apartmanlarda ortaklaşa yaşayacaklar için kolektif bir kültür oluşacak. Dillerini geliştirerek, sokak ve tandır etrafında ki üslup kullanılmayacak. Nazik ve kibarca, tatlı dil ile konuşmaları gerekecek. Birbirlerine seslenirken “ ho, filan kes…” demeyecekler. Nazikçe “komşu sen pazara gediyorsun, gel beraber gidelim.” Turnalar gibi cadde ve yeşil alanlara akın edecekler. Tabi bu işin kapısı da var: kart ile içeri girip ve çıkacaklar.
Ama İslam medeniyeti her şeyi ile her medeniyetten üstündür. İslami medeniyetler inşa eden ve tarihte bu eşsiz ilkeler üzerinde yükselen Müslüman toplumları, farklılıkları çatışma ve yıkım ile değil; gelişme, zenginleşme ve insan saygınlığını ortaya koyarak muamele etme fırsatını bizlere sunarak aslında coğrafyamızın yeniden nasıl selam ve emen yurdu halına gelebileceğini formülünü bize göstermiştir. Ülkemize, gönül coğrafyamıza ve insanlığa barış, huzur,adalet ve fazilet aşılamanın yolu birlikte yaşama hukukunu ve ahlakını yeniden yaşanır kılmaktan geçmektedir.
Ama tehlikeli bir şey de vardı. Kırk elli yıl önce Nusaybin ve Cizre’de öyle bir kültür vardı ki sözde şehir medeniyeti ile yaşıyorduk. Köylülere saldırıyorlardı, köylüleri aşağılıyorlardı. İnşallah o kültür bir daha geri gelmeyecek, o vahşiyet ve cehalet tazelenmeyecek. İslam’da din Medine (şehir) ve medeniyet birbirinden ayrılmaz bir üçlüyü oluşturur . Din şehrin kalbidir; din olmadan Medine, olmadan da medeniyet olmaz.