Allah ile Randevuleşme Anı

   ‘’Mukarrabin’’ diye tanımlanan; Allah’a en yakın melek olan Cebrail’in dahi aşamadığı, bir adım öteye atarsam yanarım dediği,  o kırmızı çizginin ötesinde Allah ile İslam peygamberinin buluşmasından (Miraç) ümmete emir edilen en müstesna ibadettir namaz. Allah’ın adeta kulu ile nefes nefese geldiği, şahdamarından daha yakın ilahi tecelli nefesinin kulun ensesinde hissedildiği, ve peygamber efendimizin deyimi ile ‘’ Kulun Allah’a en yakın olduğu yer secde halidir ‘’ diye buyurduğu kutlu bir ibadettir namaz.

            Son zamanlarda ecdadımız tarafından secde edilmemiş bir karışı bile olmayan bu topraklarda kendi sulplerinden olan torunlarının alınlarının secdeye, secde yerinin de masum çehrelere hasret kaldığı, başta dinin temel direği olan namaz ve diğer dini vecibelerin dünyalıkların ve şeytanın peşini bıraktığı yaşlılara emanet edildiği, şeytanın ve nefsin tuzaklarıyla burun buruna olan genç neslin ise  bu tür vecibeleri dünya emekliliği sonrasına erteledikleri düşünce görüntüsü ve okuyucularımın miraç kandilini de kutlama arzusu MİRAC’ın yıldönümünde beni bu yazıyı yazmaya itti.

  Hakkın doğrultusunda halka hakkı haykırmayı bir sorumluluk gereği gören, "yangın kulesinin uykusuz nöbetçiliği" görevini üstlenmiş, alev ya da duman gördüğü her yerde kundakçıların kimliğine aldırmaksızın "Yangın var!" diye haykırmaktan ve kalemimin mürekkebiyle ulaşabildiklerime bu hakikatleri vazetmekle kendimi mükellef gördüğümden, tariku salatlık ( Namaz kılmazlık) furyasına karşı bayrak kaldırmayı vazgeçilmez bir vecibe gördüğümden bu konuda kalem oynattım.

Namaz, sadece birkaç görsel hareketten ibaret bir ibadet değildir. Bu kadar basite indirgenecek bir ibadet olsaydı yüce Allah Namaz ve sabır ile benden yardım dileyiniz’’ der miydi? Zira Allah’ın istediği şekil ve hüviyetle ikame edilen namaz başkalarının hayat sınırlarına tecavüz etmeyi bir tatmin aracı haline getiren nefsani duyguları zaprt u rapt eden yegane manevi frendir. Nitekim yüce Allah, namazın kulun hayatı üzerindeki etkisinden bahsederken ‘‘muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar’’ (Ankebut:45) buyurmaktadır.

Böyle deruni bir etki gücüne sahip olan namaz; kişinin teorik hayatında eyleme dönüşen tevhit inancının pratik göstergesi, Allah’a bir boyun eğiş, masivaya karşı bir başkaldırı nişanesidir. Bu ilahi tanımlamaya uygun olarak ikame edilen namaz ibadeti, sürekli ifa edeni katmandan katmana yüceltir,  münkerden marufa, dünyevileşmenin karanlık dehlizlerinden uhrevileşmenin nurlu ufuklarına, nefsin ve şeytanın esaretinden ilahi özgürlüğe doğru bir yücelişe iter. Namazı hakkı ile ikame eden kul kıldığı namaz ile adeta - askeri tabirle- hayatın çetin muharebe meydanında Allah’a vukuatsız bir hayatın tekmilini verdiğinin bariz bir örneğidir. Zaten ilahlaştırılmaya meyyal olan nefisleri ayaklar altına almadan, putlaştırılan dünyaya ve onun dünyalıklarına karşı ahireti tercih etmeden, şeytana ve onun avenesine kin duymadan, Allah’ın dışında ilahlık ve rabblık iddia eden bütün otoriteleri yürekten ret etmeden kılınan namaz beyhudedir.  ‘’Yalnızca Allaha ibadet edeceğine ve yalnız ondan yardım dileyeceğine’’ dair ahd-ü peyman verdiği halde, sahte ilahçıklara kullukta bulunmaya, onlara alkış tutup, onların yap dediklerini yapıp yapma dediklerinden yüz çevirip izlerinde gitmeye devam eden, hayatı parselleyip, dünyanın idaresini sahte ilahçıklarına, ahireti ise Allah’a havale edenler, Allah’tan başka fani varlıklardan medet bekleyen kimseler kıldığı namazla havanda su dövmekle kalmayıp, Allaha mazrufsuz bir zarf gönderme cüretinde de bulunmuştur.

Nitekim bugün namazın işlevini kulun hayatında ve kulun davranışlarında da toplumsal hayata lanse etmeyişinin en büyük nedeni ekseriyetin namaz kılmayışından ziyade kılanın olması gerektiği gibi bu müstesna ibadeti ikame etmeyişlerinden kaynaklanmaktadır. Kıldığı namazın manevi misyonundan bihaber olan, namazı nakaratvari bir tavırla tekrarlayan, islami hayat prensiplerinden yoksun olan bir namazdan da ancak böyle bir etki beklenilir.    

İşte beş farklı zaman diliminde bir tekmil edası ile on yedi kez kulluk manifestosunun ilan edildiği ve kulun hiçbir baskı altında kalmaksızın hem söylemsel hem de eylemsel olarak altına imza attığı namazın kalbin( Fatiha) den birkaç pasaj.

1-Kulun kendi acziyet ve fakrını, kendi kendine yetmezliğini, kendi kendine yetebilmesi için Allah’ın kula bahşettiği sınırsız nimetlerden dolayı övülmesi gerektiğine

‘’Övgü alemlerin rabbi olan Allaha mahsustur’’ olan sarsılmaz bir inanç.

 2-Bu dünyada yapılan her türlü eylem ve söylemin karşılığının mutlaka görüleceği bir hesap gününün varlığına yürekten inancın tescilli gerçeği. ‘’Hesap gününün sahibine’’  Allah yokmuş gibi başı boş davranmayacağına dair söz verişi.

 3-Kılınan her bir namaz rekatında ah-ü Peyman ile altına imza atılan bir sözleşmeyle kula kulluk köledarlığına karşı kıyam edilmiş bir özgürlük harekatı ‘’Ancak sana kulluk eder ve ancak senden yardım dilerim’’ nın neferi olduğu bilinci.

 4- Kurtuluşa giden yolun yol haritasının tüm detayları ile çizildiği bir kurtuluş yolu manifestosuna ‘’Bizi dosdoğru yola ilet’’  inanıp kurtuluşu o yolda arayacağına olan yemini.

 5- Gerçek özgürlüğe giden yolun yolcularının, izlerinin takip edilmesi gerekenlerin kimliklerinin detaylarının verildiği yol name. ‘’Kendilerine nimet ettiklerinin yoluna’’ diye ahd eyleyip onların dışında hiç kimsenin izinde yürümeyeceğine dair ettiği andı.

 6- Namaz kılmak her türlü gazap ve sapkınlık menzillerine giden yollara koyulmuş bir barikattır. ‘’Gazaba uğrayanların ve yoldan sapanların yoluna değil’’ deyip onlar gibi Allah tarafından çizilmiş rotadan sapmayacağına dair kasem edişi.

 Ne mutlu namazı Allah ile buluşma anı tasavvuru ile ikame edenlere…