Kısadan Hisse

EFLATUN'A SORMUŞLAR
Eflatun'a iki soru sormuşlar.
Birincisi;
"İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nedir?"
Eflatun tek tek sıralamış:
- Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne varki çocukluklarını özlerler...
- Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler, sonra sağlıklarını geri almak için para öderler...
- Yarından endişe ederken bugünü unuturlar. Dolayısıyla ne bugünü ne de yarını yaşarlar...
- Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler...
Sıra gelmiş ikinci soruya;
"Peki sen ne öneriyorsun ?"
Bilge yine sıralamış:
- Kimseye kendinizi "sevdirmeye" kalkmayın! Yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi "sevilmeye" bırakmaktır...
- Önemli olan; hayatta "en çok şeye sahip olmak" değil "en az şeye ihtiyaç duymaktır".
 
 
VASİYET
Ölmek üzere olan yaşlı bir baba, yatağının başına üç oğlunu çağırarak, onlara vasiyette bulunur:
- Oğullarım, ben ölünce, birbirinize düşmemeniz için, size sahibi olduğum 17 deveyi paylaştırmak istiyorum. Miras olarak develerin yarısını büyük oğluma, üçte birini ortancaya, dokuzda birini ise küçük oğluma bırakıyorum.
Babalarının ölümünden sonra, mirası babalarının vasiyeti uyarınca paylaşmak üzere kardeşler bir araya gelirler. Fakat bir türlü işin içinden çıkamazlar. Mirası babalarının istediği gibi pay edemezler. Çünkü 17 sayısı ne 2'ye, ne 3'e, ne de 9'a bölünebilir.
"Bu işin üstesinden ancak köyün tecrübe ehli, yaşlı bilgesi gelir!" diye düşünüp, ona giderek, danışırlar. Bilge kişi :
- Benim bir devem var, onu da alıp, yeniden hesap yapın!" der. Bu cömertliğe çok şaşıran oğullar, 18 deveyi pay etmeye girişirler. Önce 2'ye bölerler, büyük oğul 9 develik payını alır. Sonra 3'e bölerler, çıkan 6 deveyi de ortanca oğul alır. Daha sonra 9'a böldüklerinde 2 deveyi de küçük oğul alır. Ama, bütün develeri paylaştıktan sonra ortada fazladan bir deve kalır yine. Oğullar bu duruma da bir çözüm getirmesi için yaşlı bilgeye başvururlar.
Bilge kişi güler ve:
- "İyi öyleyse!" der. "Sorun çözümlendiğine göre, ben de devemi geri alayım."
Bilge kişi tıpkı bilgi gibi katalizör olarak olaya girer, çözümü sağladıktan sonra olaydan çıkar. Sorunu çözmede insanlara yardımcı olur, ama kendinden de bir şey eksilmez. Özellikle sevgi ve bilgi verdikçe azalmayan, daha da çok artan, tükenmez bir özelliğe ve güzelliğe sahiptir. İşte bilgelik ve bilge kişi budur.
 
Atatürk, vergi ve ekonomi
ATATÜRK, yurt gezilerinden birinde, tarlasında çift süren bir çiftçi ile karşılaşır.
- Kolay gele, bereketli ola Ağa...
- Allah razı olsun Bey...
- Hayrola Ağa, öküzün tekine ne oldu?
- Devlete vergi borcumuz vardı bey, icra kapımızı çalınca çaresiz kaldık, koca öküzü satıp borcumuzu ödedik.
- Sağlık olsun ağa...
diyerek, konuşmasını kısa keser.
Çiftçinin adının Halil Ağa olduğunu öğrenen Atatürk; Salih Bozok’u yanına çağırır;
- Salih, yarın sabah git Halil Ağa’yı bul, bana getir. Benim kim olduğumu sorarsa, bizim bey seni bir kahve içmeye çağırıyor de...
Ertesi gün; Salih Bozok, Halil Ağa’yı bulur ve Atatürk’ün yanına getirir. Atatürk Halil Ağa’ya dönerek; “Halil Ağa, anlat şu vergi işini bir daha” der.
İCRAYLA SATILAN ÖKÜZ
Halil Ağa, tekrar anlatır. Atatürk kaşlarını çatarak İsmet Paşa ve Şükrü Kaya’ya dönerek;
- Arkadaşlar, biz İstiklal Savaşı’nı Halil Ağa’nın öküzünü icra yoluyla satalım diye yapmadık. Vatandaşı böyle mi koruyacağız? Gerekirse vergi borcu ertelenebilir. Köylünün çift sürdüğü öküzü elinden alınmaz.
Bu konuşma üzerine, olayı fark eden Halil Ağa Atatürk’e dönerek;
- Sen Atatürk Paşa’msın galiba, ne olur beni bağışla kusur ettim
diye yalvaracak olur. Atatürk, bir yandan tebessüm eder bir yandan da Halil Ağa’nın sırtını okşayarak;
- Sana güle güle Halil Ağa, sen bizim gözümüzü açtın...
der ve Halil Ağa’yı ayakta uğurlar.
                                                                             
                                                                                Abdulbaki AKBAL
                                                                                S.M.MALİ MÜŞAVİR