Ortadoğuda "Sanat"laşan kirli politikalar

 Her dönem egemen güçler Dünya’da bir halkın ya da halkların değerleriyle oluşan zenginliklerini midelerine indirme projeleri üzerinde kafa yormuşlar,yüz yıllık projeler üretmişler.
        Bu yönüyle bakıldığında cepleri her daim şişkin,düşünsellikleriyse fesatlıklarla dolu olan bu egemen güçlerin işlerinin bir hayli zor olduğu görülüyor!...
        Hiç kuşku yok ki,bahsi geçen güçlerin iştahlarını kabartan bölgelerin başında Ortadoğu gelmektedir.
        Dolayısıyla her türlü fesatlığın ‘sanatsal’ alanına dönüşen bu bölgenin göbeğinde yaşayan Kürtlerin,bu kirli oyunların farkına varması, herkesten anlaması gerekir.
        Barbarlaşan bu güçlerin iştahlarının kabarmasına paralel bir diğer maharetleriyse; fakir halkların sofrasını bin bir hilebazlıkla, midelerini bozan hasta eden hastalığa karşı yatıştırıcı ilaç mahiyetinde kullanma ‘sanatı’dır.
        Bundan olsa gerek gün geçmiyorki, bahsi geçen coğrafyada iştahlarını kabartan aç midelerinin açlığına hizmet edecek yeni aktörler ortaya çıkmasın…
        An itibariyle barbarlaşan küresel güçler Ortadoğu’yu at koşturdukları bir alana çevirmişler…Buna da bölgenin kaderi diyorlar…
        Bölgenin gerçekliğini Tanrısal kaderciliğe bağlayan halkların günahkarlığı ile kirli politika sahiplerinin günahkarlıkları arasında pek bir fark olmazsa gerek...
        İnançlarda ve kalıplaşmış ideolojilerde değişimin elzem olduğu algısı gelişmedikçe bahsi geçen coğrafyada yaşayan halkların kaderi hep aynı olacaktır.Dolayısıyla iştahı kabaran,mideleri aç bekleyen güçlerin önü de kesilmeyecektir..
        Bölgede yaşayan halkların başına bela olan; zengin petrol yatakları, enerji kaynakları vb. yer altı ve yerüstü zenginlikler olduğu uçan kuşlar bile biliyor.
        Birinci paylaşım savaşımın sonrasında oluşturdukları al gülüm ver gülüm alışverişin üzerinden yüz yıla aşkın bir zaman dilimi geride kaldığı halde,tüm acımasızlığıyla vahşetler devam etmektedir Ortadoğuda…
        Dolayısıyla,eski hesapların ,paylaşımların geçersiz olduğu Ortadoğu gerçekliğinde Kürtlerin ince eleyip sık dokuması gerekecektir…
        Dün itibariyle din-iman aşkının hayrına ümmet kardeşliğine kurban edilen Kürt halkının ulusal hak ve hassasiyetleri;bugün itibariyle de konfederasyonalizm kardeşliğine kurban edilmemelidir.
        Tarihsel süreçte nasıl ki Kürt halkının hassasiyetlerine düşman tavır takınan sözde ümmetçi kardeşlerimiz .Kürt halkını gavur ve kafir motiflerin etrafında kendi ulusal kimliğinden yabancılaştırmış ve Kürtlerin hakkaniyetleri buna kurban edilmişse.Bugünle başlayan tarihsel kesitin her karesinde de,egemen ulus devletlerin ırkçı ve o bir kadar da şovenist mayayla mayalandırılan ’’halkların kardeşliği’’ adı altında Kürt halkının ulusal değer ve kazanımları kurban edilme riskiyle karşı karşıyadır.
        Saddam vampirinin elinden kurtulan Malikinin illa da Kürt kanı isterim sesleriyle mahiyetindeki çıldırma refleksi,
        Bir asra yakın Kürtlere kimliğini bile çok gören babasının yeni yetmesi Beşar ahmağı,
        Irkımın devamı olan ırkdaşlarımdır diyerek Kürtlerin soyuna kibrit çakmaktan çekinmeyen sarıklı cübbeli acem eli,
        Kendi zordarlarıyla öç alma rövanşında başarıyla çıkar çıkmaz, Kürt halkının hassasiyetlerini Türk halkının hassasiyetlerine kurban etmek için Kürtlere dişini gösteren karma Türk sol ulusalcılarıyla her kim kardeşlik hayalı kuruyorsa ; çok iyi bilmeliler ki tatlı bir hayalın ötesinden başka da hiç bir şey ifade etmeyecektir...Zira tarihsel kesitlerin acımasız kareleriyle her türlü vahşete maruz kalan ya da bırakılan Kürt halkı öyle sanıldığı bibi her şeye boyun eğmeyecektir...
        Kürt halkının uluslaşma bilincinin önünde sıraya dizilmiş egemen güçlerin yapacaklarının ötesinde,bir başkasının çıkarlarına kendi çıkarlarını kurban ederek yaşam tarzını benimseyecek Kürdün iyi niyetini mahkum etmek ve şüphe ile bakmak lazım.
        Etmek lazım ki 2014 yılına ramak kalmışken her türlü çirkefliğe sürüklenen Kürt halkının hakkaniyetleri ütopyanın ötesine geçmeyen safsatalara kurban edilmesin artık.
        Özgürlüklerden yana olan her insan,din ve imanın hakkaniyetine iman edebilen her müminin Kürtlerden yana olması gerekirken.
        Evrensel özgürlüklerle birlikte,Tanrısal adaleti de kendi çıkarlarıyla şekillendirip Kürt halkının haksal hakkaniyetlerini ayakları altına almanın ‘ama’larıyla uğraşılmamalıdır artık.
        Oysaki gerçek anlamıyla özgürlüklerden yana olanların en özgür oldukları an, hiç bir ‘ama’nın arkasına saklamadan özgürlüğe koşan halkların yanında durmaktır.
        Tanrısal hakkaniyetine inanan gerçek müminlerin imanlı olabilmelerinin yolu da mazlumun yanı başında olmaktan geçtiğini bilmeyen mümin var mı?
        Sosyalizmin öne çıkan ilkelerden biri ve özellikle ana teması EŞİTLİKTİR deniliyor,ilahi adaletin içeriği de ayni eşitlikten dem vuruyor , evrensel hukukun özü de eşitlikten bahsediyor.
        Öyleyse;
        yerleşik yaşama geçildiğinden beri kendi ana yurdunda yaşayan Kürt halkına yapılan bunca zülüm yukarıda bahsi geçen ifadelerin hangisinin içine sığmıyor acaba?
        Dinlerin özü temiz ve aklarla örülmüş ahlakın ta kendisidir deniliyorsa,vicdan, şefkat, dürüstlük gibi kavramları bağrında barındırıyor, dem vuruyorsa peki o zaman tüm bu kavramlarına ( bin bir katliamlara maruz kalan ) Kürt halkı bahis konusu olunca neden gök kubbenin bilmem kaçıncı katına uçup baharlaşmaktadır?
        Velhasıl-i kelam Kürtlerin hak ve hakkaniyetleri söz konusu olunca,hümanizmin ‘h’sinden bile kaçanlarla,Kürt halkının en basit hakkaniyetini bir farenin yaşam hakkıyla eşit görmeyen hayvan severlerle,bin bir ‘ama’ları sıraladıktan sonra Kürt halkının hakkaniyetini dillendiren sosyalistlerle,bin bir salavat eşliğinde Kürtlere beddua okuyan sözde din iman sahipleriyle nasıl bir kardeşlik hukuku içinde barışık yaşanır Kürtler,birilerinin iyi düşünmesi ve hesabını çok iyi yapması gerekir