Seçimden sonra çözüm bekleyen sorunlar

Değerli okurlar, bilindiği gibi 24 Haziran da Cumhurbaşkanı ile milletvekili  seçimi için seçime gidiyoruz. Seçimlerin ilk tur ya da ikinci turda sona ermesinden sonra kazanan tarafından sonra ne gibi sorunlarla karşılaşılacak bugünkü makalemizin konusunu teşkil edecek.

Seçmenler kendi tarafının kazandığı bir Türkiye özlüyor ama şu gerçek ki kim kazanırsa kazansın şu temel sorunlarla karşılaşacak.

Birinci sorun ekonomi, ağırlıklı olarak özellikle tüketime dayanan büyümemiz arttıkça döviz açığımız da artmaktadır. Ekonomist İbrahim Kahveci’ye göre 12 aylık dönemler itibariyle cari açık 35 milyar dolardan 57 milyar dolara çıkmış. Böyle büyüdüğümüz için 2002’de 129 milyar dolar olan dış borç, bugün 453 milyar dolar olmuş. Böylece dış borcun ödenmesi için yılda 20 milyar dolar yabancı sermayenin gelmesi gerekir.

İkinci sorun olarak, Kürt sorunu dediğimiz olaya farklı şekillerde yaklaşanlar vardır. “Hak ve Özgürlükler meselesi ya da terör meselesi” de denmektedir. Peki Kürt sorunu gerçekte nedir? Kürt sorunu bir “terör sorunumu” yoksa “Hak ve Özgürlükler sorunu mu?

Kürt sorunu dediğimiz temel olarak Cumhuriyet kurulduktan sonra ortaya çıkmış ve Kürt kimliğinin inkar edilmesi temel bağlamda hak ve özgürlüklerin kısıtlanması kültürel olarak Kürtçe’nin yasaklanması, daha da ileri gidilerek Kürt diye bir ırk yoktur noktasına gelinmesi ve bu politikalara çıkan Kürtler’e devlet olarak şiddet yollarıyla bastırmaya çalışılması sonucu Kürtler’in de şiddete başvurup silahlanmalarıyla ortaya çıkan günümüze kadar süren ve sürmekte olan bir çok faktörü bulunan temel olarak adına Kürt sorunu dediğimiz bir olgudur.

Üçüncü sorun olarak da işsizlik, günümüzde bir çok ülkede istihdamın yapısı ve işsizliğin boyutu, ülkenin ekonomik gelişme ve sosyal kalkınma düzeyinin önemli bir göstergesi olmaktadır. Bugün Türkiye'nin en önemli sosyal ve ekonomik sorunlarından birisi de işsizliktir. Türkiye, ekonomik ve sosyal yapısındaki dengesizliklere ek olarak, uygulan– makta olan makro ekonomik politikaların da etkisiyle her geçen gün daha da ağırlaşan istihdam ve işsizlik sorunuyla karşı karşıya bulunmaktadır. Bu sorunu çözmek için, işsizliğin özelliklerinin ortaya konması ve buna uygun mücadele politikalarının belirlenmesi büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmada işsizlik iktisadi faaliyet kolu, cinsiyet ve yaş, iş arama süresi, eğitim, meslek ve coğrafi bölgeler gibi özellikler dikkate alınarak incelenecek ve bu süreçte işsizlikle mücadele politikalarına değinilecektir.

Türkiye’nin işsizlik sorununun temelinde, tarım toplumu niteliğinin az da olsa ağırlığının sürmesi, hızla artan genç nüfusa istihdam olanaklarının sağlanamaması gibi temel nedenler yatmaktadır. Bu da Türkiye’de işsizliğin yapısal bir özellik taşıması sonucunu doğurmaktadır. Başta sanayi sektöründe olmak üzere yatırım miktarında sürekliliğin sağlanamaması, tarım kesimindeki işgücü fazlasının tarım dışındaki sektörler tarafından yeterli ölçüde istihdam edilememesi ile sonuçlanmaktadır. Tarımın ekonomi içindeki ağırlığı sanayileşme ve kalkınma sürecindeki ilerlemelere bağlı olarak azalmaktadır.

Türkiye’de işsizlik, daha çok hızlı nüfus artışı, genç nüfusun payının yüksekliği gibi demografik unsurlarla ilişkilendirilmektedir. Bunun yanı sıra, iç göç ve kentleşmeyle birlikte ortaya çıkan eğitim ve bölgesel dengesizlik eğilimleri de işsizliği arttırmaktadır. Türkiye gibi geçiş sürecini yaşayan bir ekonomide, piyasa ekonomisi mantığının rekabet kavramı ile desteklenememesi, özel sektör yatırım seviyesinin yetersizliği gibi nedenler işsizliğin yapısal bir sorun olarak ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Dördüncü sorun olarak da demokrasi standartları, Türkiye maalesef üzülerek ifade edeyim demokrasi standartları gittikçe düşen bir ülke konumuna hızla gidiyor. Kuralları önce anayasa, sonra yasalar sonra da devletin gelenekleri belirler. Bu kurallara göre gidilmezse o devlette kaos çıkar. Partisinin milletvekili adaylarını belirleyen, seçildikten sonra onlara talimat vererek yasa çıkarttıran ya da reddettiren liderlik geleneği Türkiye’de zaten var. Bu gibi durunlar kurumlara güven faktörünü zayıflattığı  apaçık ortadadır. Merkez Bankasının ve yargının bağımsızlığı kurumların etkinliği gibi konularda iç ve dış sermaye çevrelerinde tereddütler bulunmaktadır.  

Ali Babacan ne diyordu? “Biz ekonomi alanında ne yaparsak yapalım, eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olmasıyla ilgili ciddi soru işaretleri oluştuysa bu başlı başına bir problem.”

Mehmet Şimşek de şöyle diyor: “Bizim de hukuk devletini güçlendirmemiz, demokratik standartlarımızı iyileştirmemiz , kurumsal kaliteyi yükseltmemiz açısından ne güneyde ne doğuda ilham alacağımız kimse yok, Avrupa Birliği bizim hala ilham kaynağımız.”

Seçimlerden sonraki ağır sorunların altından kalkınması için yeterince güçlü yani mutlaka kuvvetler ayrılığına bağlı, mutlaka uzlaşmacı nitelikte yürütme ve yasama ilişkisine ihtiyaç duyulmaktadır.

Günün Sözü :”Konuşmaya değer olanlarla konuşmazsan insanları yitirirsin. Konuşmaya değer olmayanlarla konuşursan sözcükleri yitirirsin. Bilenler ne insanları yitirirler, ne de sözcükleri… (Konfüçyüs)

Abdulbaki AKBAL
Denetçi-S.M. Mali Müşavir
[email protected]