İbn-i Haldun’nun (1332-1406) Kamu Ekonomisine Bakışı (1) 

Değerli okurlarım, bu haftaki yazımı İbn-i Haldun’un ekonomiye bakış açısını konu edineceğim. İbn-i Haldun 27 Mayıs 1332, Tunus – 19 Mart 1406, Kahire), modern historiyografinin, sosyolojinin  ve iktisadın  öncülerinden kabul edilen 14. yüzyıl düşünürü, devlet adamı  ve tarihçisi. Ayrıca İslam  aleminde  Liberalizm  ilkelerini kitaplarında bulunduran ilk Müslüman  düşünür. Köklü bir aileden geldiği için iyi bir eğitim aldı. Tunus  ve Fas 'ta devlet görevlerinde bulunduktan sonra Gırnata  ve Mısır 'da çalıştı. Kuzey Afrika'nın o dönem istikrarsız ve entrikalarla dolu siyasal yaşamı 2 yıl hapiste yatmasına neden oldu. Bedevi  kabilelerini çok iyi tanımasından dolayı aranan bir devlet adamı ve danışman oldu. Mısır'da 6 defa Maliki  kadılığı yaptı. Şam'ı işgal eden Timur  ile görüşmesi bir fatih  ile bir bilginin  ilginç buluşması olarak tarihe geçti. 

Siyasal yaşamdan çekildiği dönemlerde adını tarihe geçiren 7 ciltlik dünya tarihi Kitâbu’l-İber ve onun giriş kitabı olarak düşündüğü Mukaddime 'yi yazdı. Eseri, Arap dünyasında etki yaratmasa da Osmanlı tarih anlayışını derinden etkiledi. Başta Katip Çelebi, Naima  ve Ahmet Cevdet Paşa  olmak üzere Osmanlı tarihçileri Osmanlı Devleti 'nin yükseliş ve çöküşünü pek çok defa onun teorileriyle analiz etti.  

Bu yazımızda, dünya ilim ve düşünce tarihinin, sönmeyen ve hala parlamaya devam eden tek yıldızı diyebileceğimiz bir değerinden; İbn-i Haldun’dan bahsetmek isterim. 

İbn-i Haldun ve yaşadığı çağı aşan eseri Mukaddime; sadece kendi bulunduğu coğrafyayı ve o coğrafyanın insanları değil hemen hemen kendilerinden sonra gelen tüm devletleri ve düşünürlerini etkilemişlerdir. İbn-i Haldun ve Mukaddime ile dünya ekonomi-iktisat düşünürlerinin fikirleri ve eserlerinin karşılaştırılmalarından önce bu bölümde ibn-i Haldun’un ekonomi ve kamu maliyesine ait fikirlerini ortaya koymak çalışmamızı daha anlaşılır hale getirecektir. 

Özelde İslam coğrafyası, genelde dünya siyaset yapıcılarına ışık tutacağından eminim. 

Ebu Zeyd Abdurrahman bin Muhammed bin Haldun el Hadramî veya tanınan kısa adıyla ibn-i Haldun, 1332 yılında Tunus’ta dünyaya gelmiş ve 1406 Kahire’de vefat etmiştir. 

İbn-i Haldun’dan önceki tüm tarihçiler olayları tek tek ele alıp, hikâye gibi anlatmış, bir senteze gidememişlerdir. 

İbn-i Haldun ise tek tek fenomenlerden yola çıkarak ünlü tarih tezini öne sürmüş, böylelikle de sosyoloji  adını verdiğimiz bilim dalı kendisiyle başlamıştır. 

Yaklaşımları özellikle köy-kent farklılaşması hakkında toplumsal çözümlemeler getirmiştir. 

Köy halkı, kent halkından daha sağlam, mert, özgüveni daha fazla, özgür, köklü ve az bozulmuştur. 

Köy aile yaşamı, kent aile yaşamından daha dengeli, daha sağlam ve daha huzurludur. 

Toplumsal bilinç ve duyarlılık, karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma köy toplumsal yaşamında daha fazladır. Ayrıca yaşlılara ve kadınlara verilen saygı ve değer de çok daha fazladır. 

İbn-i Haldun, tüm krallıkların da tıpkı canlı organizmalar gibi doğum, gelişme, duraklama ve ölüm evreleri olduğunu; doğum ve gelişme gibi evrelerin göçebe yaşam kültür ve ahlakının sonucu olduğunu, zamanla kent yaşamına alışan uygarlıklarınsa gerilemeye ve ölmeye başladıklarını (yok olmuş medeniyetleri ve yaşadığı dönemin olaylarını örnek göstererek) ileri sürmüştür. 

Mukaddimede “Vergiler, Vergilerin Azlığı ve Çokluğu Hakkında” faslının giriş bölümünde “Bil ki devletin başlangıcında halka yüklenen vergiler az, ancak toplanan vergilerden elde edilen yekun çoktur” der. Devamında da devletin vergi politikasının devlet ilerledikçe nasıl şekillendiğine dair açıklamalar getirir. 

Devletin başlangıç döneminde, tebaaya yüklenen vergi miktarı ve mali yükümlülüğü azdır. Devlet tebaaya karşı daha hassas ve merhametle yaklaşmaktadır. Devletin ilerleyen dönemlerinde ise tam tersine giderek vergi tarh miktarı çok, tahsilat miktarı ise az olmaktadır. 

İbn-i Haldun devamında tebaadan alınan vergilerin azalması ile birlikte ekonomik faaliyetlerin canlanacağını açıklamaktadır. Ödenen vergilerin azlığından memnun olan halk, ekonomik faaliyetlerde bulunmaya şevk tutacaktır. Kendi değimiyle “ülke mamur hale gelip kalkınır, üretim artar ve müreffeh bir yaşama kavuşulur. Ülke mamur hale gelip kalkınınca da vergi alınacak malların sayısı artar ve böylece elde edilen toplam vergi çoğalır.” 

Bu konunun devamında ise, “devletin gelişip büyüdükçe kuruluş döneminde uyguladığı vergi politikasının aksi bir durum söz konusu olacaktır” der. Bedevi topluma ait yaşayış tarzının zamanla özelliklerini yitirmeye başlaması, devleti idare edenlerin lükslerinin ve ihtiyaçlarının artışına bağlı olarak lüks tüketim mallarına olan taleplerinin artması devletin giderlerini artıracak, sonucunda da üreticilere yüksek oranlı vergi tarifelerinin uygulanmasına neden olacaktır. İbn-i Haldun bunun bir kısır döngü halini almasını şöyle açıklar: “Ödeme gücünü kaybeden tebaanın üretimden el çekmesi ile vergi mükellefleri de azalacaktır ki bu da devletin gelirlerinin azalması demektir. Ancak devletin gelirlerinin giderlerini karşılayamaması sonucu, devlet yöneticilerinin vergileri bir kez daha artırmasına yol açar. Sonucunda vergi miktarları çok yüksek bir hal alır. Böylece toplam vergi gelirlerinin artırılması düşüncesi ile vergi oranlarının artırılması, ülkenin kalkınması için halkın üretime katılmaya isteksiz bir hale gelmesi sonucunu doğurur ki, bu durum ülkenin ekonomik istikrarını etkileyerek, umranın gerilemesine yol açacaktır.” Bu durum İbn-i Haldun’un vergiye bakışını siyasi ve sosyal olaylarla da bakışını ortaya koyar. 

Mukaddimede “Devletin Ticaretle Meşgul Olması Halka Zarar Verir ve Gelirlerini Düşürür” Faslında “Devlet hayvancılık ve ziraat yapar, elde ettiği ürünlerin satışıyla piyasaya girer ve böyle yapmakla da vergileri ve gelirleri arttırdığını düşünür. Oysa devletin böyle bir şeye başvurması çok büyük bir yanlış ve pek çok açıdan halkın zarar etmesine sebep olmaktadır” der. Devamında da “her şeyden önce çiftçilerin ve tacirlerin hayvanlarının ve ticari mallarının alım satımı konusunda sıkıştırılmalarının onları zor durumda bırakacağına dair açıklamalar getirir.”  

İbn-i Haldun Mukaddimesinde devleti yönetenlerin iktisadi hayata doğrudan müdahalede bulunarak ticari iş ve işlemlerde yer almasını bir nebze kar amacı olan bir müessese haline gelmesinin siyaseten üst konumda olmasından dolayı haksız rekabet oluşturacağını ileri sürmektedir. 

İbn-i Haldun’un iktisadi görüşlerinin özel teşebbüse önem veren liberal anlayışa yakın taraflarının olduğu söylenebilir. Onun görüşüne göre ekonomik hayatın işlerliğine herhangi bir dayatma piyasayı alt üst etmektedir. Devletin iktisadi hayatın içerisinde bir tüccar gibi ortak olması geri dönüşü imkansız zararlarla müteşebbisleri etkilemekte ve bireyin iktisadi girişimlerine ket vurmaktadır. 

KAYNAKÇA: 

İbn-i Haldun’un Gözüyle Kamu Maliyesi Yaklaşımı  

Celal Bayar Üniversitesi Cilt: 14 

 

Günün sözü :”Sahibi olduğumuz para özgürlüğün; peşinden koştuğumuz para köleliğin aracıdır.” (Jean-Jacques Rousseau) 

 

Abdulbaki AKBAL 

S.M.Mali Müşavir-B.Denetçi