Ahlaklı Bir Siyaset!

Acaba hangi siyasetçi yüksek bir sesle ve samimi olarak diyebilir ki, ben ahlaksız bir siyaset yapıyorum? Neden diyemez bunu? Çünkü ahlak hepimizin bildiği gibi olumlu bir kavramdır. Ahlak kavramı, insanlar için pozitif değer yargıları taşır ve bu değer yargılarını anlam dolu mesajlarla farklı biçimlerde ifade eder. Ahlak kullandığımız dilde vardır. Ahlak çevremizde vardır. Sosyal ilişkilerimizde vardır, kültürümüzde vardır..

Ahlaklı olmak genel geçer değerlere, yerel, ulusal ve global alanda kabul gören tüm yaşam haklarına saygı göstermektir. Bu yaşam haklarını ve genel geçer değerleri içine sindirmek ve onları bir de pratik adımlara dönüştürmek, ahlaklı olmanın en temel kriterleridir. Ahlaksızlık ise bu söz konusu değer yargılarının ret edilmesidir, onların küçümsenmesidir, onların göreceli bir konuma itilmesidir…

Ahlak bağlamında iki temel tutum vardır, birisi ahlakı mutlaklaştırmaktır diğeri de bunu göreceli hale getirmektir. Aslına bakarsanız her iki tutum da bizleri yanlış yollara götürürler. Mesela tarihi bir döneme bakmadan, ekonomik ve dini bağlamlara bakmadan, kültür ve dünya görüşüne bakmadan bir ahlak normunu mutlaklaştırmak ya da onu göreceli bir tutum olarak benimsemek, bizi gerçeklere götürmez.

Bence en güzel ve tutarlı yol somut mesajlara bakarak ve tarihsel koşulları değerlendirerek normatif değerlere yaklaşmak gerekiyor. Ahlak hem mutlak olabilir hem de göreceli!

Ahlak normları da ancak tarihin içinde tüm varlıklar ile aktif oldukları sürece, varlık olarak insani ilgilendirebilirler…

Tarih ile ahlak şimdiye kadar insan olan varlıklar arasında birlikte yürümüşler. İnsanlık tarih ve ahlak birbirlerinin aynası gibidir. İnsanın ahlakı ya da ahlaksızlığı ne ise tarihi de odur. Söz konusu değerleri açısından insan olmayanlar da bunları birbirlerinden ayırmaya çalışmışlar…

Ahlaksız olan bir tarih anlayışı ise yeteri kadar insanlaşmamış bir tarihtir!

Bugün herkes yaşama hakkının kutsal bir hak olduğunu kabul eder ama bu hakkı sizler tüm insanlık tarihinin periyotlarına uygulamaya çalışırsanız, o zaman da ellimizde çok büyük bir boşluk kalır! Ne olduğumuzdan dolayı kesinlikle insanlığımızdan utanç duyarız. İnsanlık tarihinde savaşlarda öldürülen insanların sayısını bilen var mı?

O nedenle öncelikle ahlak konusunda pratik düşünmek gerekiyor…

Bakınız; ahlak, iyi bir yaşamı ilgilendiren pratik ve normatif normlardır, etik olarak ileri sürülen görüşler ise bunun felsefesidir. Bazıları bu iki kavram arasında Çin setti inşa etmek isterler ama bu beyhude bir uğraştır.

Aslından ikisi de çoğu sefer aynı anlamda kullanılıyorlar. Ama biliyoruz, ahlakı yakından ilgilendiren bir de ahlak felsefesi var.

Bu da bir gerçektir…

Etik köken olarak Yunanca’dır ahlak ise Arapça’dır. Yani aslında bunlar hiçbir zaman farklı şeyleri ifade etmezler. Aynı anlamda bunlar kullanılırlar ama sanki farklı şeylermiş gibi algılanırlar. Halbuki semantik açıdan aralarında ciddi bir fark yoktur.

Her iki kavram da tarih boyunca varlık olarak insani ilgilendiren ve çağımızdaki temel insani değerleri dile getirmek için kullanılıyorlar. Moral ve etik bir yani ile tarihin içinden çıkmış iki kavramdır, bunlar hem tarih içi hem de tarih üstü iki kavramdır. Tarihin derinliklerinde bir zamanlar bu kavramların kapsamı çok dardı, fakat zamanla, insanların insanlaşması ile birlikte kapsam genişledi ve değişik coğrafyalara yayıldı. Kısacası, ahlak değerleri globalleştiler ve değişik platformlarda kabul gördüler.

O nedenle de bugün rahatlıkla global bir ahlaktan söz etmek yanlış olmaz!..

Çağımızdaki tüm pozitif ahlak değerlerini zaman ve mekana indirgerseniz, o zaman ahlaktan söz etmek pek doğru olmaz. Mesela uyuşturucu kaçakçılığını, uyuşturucu ticaretini koşullara göre ya da uyuşturucudan elde edilen gelirin kullanım alanına göre haklı çıkarmaya çalışırsanız, kimse sizleri ahlakı açıdan ciddiye almaz. Yine, mesela uyuşturucu gelirlerinin bir bölümünü bir hayırsever kuruma bağışlarsanız, bu eylem sizlerin iyi ahlak sahibi olduğunuzu kanıtlamaz.

Ya da kadın ticareti yapanların iyi ahlaktan söz etmeleri ne kadar geçerli olabilir?

O nedenle diyorum ki, temel insani değerleri kendisine pusula yapmayan bir siyaset, ahlaklı bir siyaset olamaz. Ahlaklı siyaset, evrensel insani değerleri savunan, onları koruyan ve bunu siyasi pratiğe döken siyasettir…    

Bakınız; evrensel bir planda kabul görmüş tüm ahlaki değerler, her ahlaklı kesim tarafından kabul edilirler. Bu ahlaki değerleri sınıfsal, ulusal ya da yerel kriterlere bağlamak doğru olmaz. Mesela rüşvet Amerika’da iyi bir meziyettir ama Orta doğuda kötü bir meziyettir derseniz, sizleri ahlak felsefesi açısından kimse ciddiye almaz. Ya da Afrika’da adam öldürmek yiğitlik gereğidir ama Afganistan’da bir Müslüman’ı öldürmek günahtır derseniz, kendi kendinizle çelişmiş olursunuz.

Başkasına tecavüz etmeği geçerli bir eylem olarak saymak ama kendi yakınları içinde tecavüze uğrayanların intikamını almayı bir namus borcu olarak değerlendirmek,her açıdan tutarsızlıktır.

Tecavüz, tecavüzdür. Bunun dini, ırkı, rengi, milleti, coğrafyası, ailesi olamaz.

Mesela, Bosna’da Sırp askerlerinin kadınlara tecavüz etmesini çirkin bir eylem olarak değerlendirirseniz doğru ve ahlaklı bir tavır koyarsınız ama Iraklı Müslüman Arap askerlerin Müslüman Kürt kadınlarına tecavüz etmesini hafife alırsanız, o zaman ahlaksızlığın ve tutarsızlığın alasını yapmış olursunuz…

Bir Müslüman ya da bir Hıristiyan kendi dininden olmayan bir insana tecavüz ederse ya da bunu öldürmeye çalışırsa ya da bunu köleleştirirse, bunu dini ya da insani açıdan haklı gerekçelere dayandırmak pek geçerli olamaz…

Mesela düşüncelerinden dolayı bir insanı yargılamak ya da öldürmek, Çin’de yanlış ise, bu Kürdistan’da da yanlıştır, Avrupa’da da yanlıştır, Pakistan’da da yanlıştır.

Mesela çağımızda söz konusu olan bu değerleri, her türlü uygar, kültürlü, demokratik topluluklar tarafından kabul görmüşlerdir.

Mesela siyaset alanında, elinde somut deliller olmadan bir insani ajanlıkla, hainlikle, işbirlikçilikle, rüşvetçilikle itham etmek ahlaklı bir davranış olabilir mi?

Her sevmediğiniz insan pezevenk olamaz ki! Başkalarının emeği üzerine yükselmek,bunu çalıp çırpmak, kendisine bundan paye çıkarmak ne kadar ahlaklı bir siyaset olabilir ki?

Meşru zeminlerde siyaset yapan tüm topluluklar, bu değerlere saygılı davranmak zorundadırlar. İyi ahlak bu değerlere sahip çıkmaktır, kötü ahlak ise bu değerleri ret etmektir.

Mesela Kürtler arasında örnek teşkil eden şöyle kötü bir ahlak anlayışı var; PKK’nın düşünce ve eylemlerine kızarak Kürtlere karşı baskıcı bir  devletin kucağına düşmek. Onlarla dil birliği yapmak! Peki, bu zeminde siyaset yapmak kadar kötü bir ahlak anlayışı olabilir mi hiç? PKK’ya kızarak sömürgeci devletin partileri olan partilerin kuyruğuna takılmak neyin nesi oluyor acaba? Sizin Kürtlüğünüz, kimliğiniz, siyaset anlayışınız siyasi aktörlerin yanlış saydığınız düşünce ve eylemlerine endeksli bir duruş ise, vay halinize!

Bizim siyasi duruşumuz ulusal varlığımızla yakından ilgilidir ve bu da siyasi aktörlerin duruşuyla ilgili doğru orantılı olmayabilir! Olmamalıdır da!

Her insan kendisi için vardır, başkaları için değil! Birisi katil ise, sizin yabancı bir devletin ajanı olmanıza gerek yoktur. Birisi eroin ticareti yapıyorsa, sizin kadın ticareti yapmanıza gerek yoktur!

Evet, burada ifade ettiğimiz felsefi ve siyasi görüşleri dünya’da herkes açık ya da kapalı bir biçimde kabul eder, bu değerlerin altına imzasını atar, kimisi tutarsız bir biçimde bu değerleri bireysel çıkarlara ve yerel koşullara bağlar, kimisi de bu değerleri genel geçer olarak kabul eder…

Gerçekler yalın haliyle zaten hep böyledirler!

Dışarıya doğru dünyamızda herkes ahlaklı görünmek ister, bunu biliyoruz. Ama kapalı kapıların ardında, siyasette, kurumlarda, devlet organlarında neler oluyor, bunu tam olarak bilmek ve kestirmek epey zordur. Eğer herkes zaten söylediği gibi yaşasaydı ve yaşadığı gibi söyleseydi, bu problem de bu kadar büyümezdi ve toplumsal bir yara haline dönüşmezdi…

Siyasette ve devlet organlarında söz ile pratik arasında uçurumlar çok fazla oluştu mu, o zaman bilin ki ortalıkta bir ahlak problemi var. Bir güven sorunu var. Bir aldatma sorunu var. Sağ gösterip sol vurma sorunu var. Yani bu bağlamda dürüstlük ve güven ortadan kayıp olmuşlar ve gizliden tatil yapmaya çıkmışlardır!

Siyasetteki dava, davanın anlamı ile kaynaşmadığı sürece, dava ve davanın anlamı birbirleri ile evlenmedikleri sürece, ülkelerinde ve global bazda gerdeğe girmedikleri sürece ahlaksız siyaset ortalıkta boy gösterecektir…