Fikir Siyaseti

Siyasette fikirlerin rolü ne olmalıdır diye bir soru sorarsanız, kesinlikle çok farklı cevaplar alacaksınız Herkes, değişik gerekçelerle fikirlerle siyasetin iç içe olduğunu iler sürmeye çalışır. Fikirsiz siyaset hiç olur mu? Diye bir de pişkinlik taslarlar sizlere.
 
 Ama işin gerçeği bu kadar kolay değildir…

İflah olmaz bireycilere sorarsanız, dünyadaki bireylerin sayısı kadar fikirler var diye konuyu geçiştirmeye çalışırlar. Bir diktatöre sorarsanız; bir tek ben fikir sahibiyim diyecek! Bir siyasi partiye sorarsanız, en güzel fikirler bizim partidedir derler!

Kısa ve öz söylersek; kimse fikirsiz olduğunu kabul etmez…

Ama coğrafyamızda o kadar fikirsiz siyaset ve siyasetçi var ki!

Hangi birisini sizlere sayayım?

Bakınız; dünyanın hangi bölgesindeki ülkelere bakarsanız bakın, siyasi fikirler konusunda belli başlı sınıfsal kümelenmenler var. Bu sınıfsal kümelenmeler etrafındaki fikir hareketleri uzun tarihi bir geçmişe sahiptirler. İlk elde siyaset bir fikir mücadelesidir. Fikirlerin içerikleri, yansımaları, şekillenmeleri, pratiğe uygulamalar, tutarlılıklar, evet, tüm boyutları ile her gün bizler bu fikirlerle karşılaşıyoruz. Bu fikirler birbirleri ile her zaman mücadele ederler, birbirlerinin zayıf taraflarını güçlendirirler, birbirlerini kucaklarlar, birbirlerini karantinaya alırlar, birbirleri ile körebe oynarlar…

Siyaset somut ve pratik olarak bu fikirlerle yapılır. Ama hepimiz biliyoruz ki fikirler var bir de fikirler var!..

Mesela birisi; ülkede enflasyon olduğu için fiyatlar aşağı gidiyor derse, sizce bu bir fikir olabilir mi? Halbuki enflasyon demek, fiyatların yükselmesi demektir! Yani bazen fikir olarak ileri sürülen bir iddia, aslın hiçbir zaman fikir olma özelliklerini taşımaz…

Bilgiye dayanmayan bir fikir nasıl bir fikir oluyor acaba? Pratike uygulanmayan bir fikir nasıl bir fikir oluyor? İçeriği belli olmayan bir fikir nasıl bir fikir oluyor? Bir toplumsal probleme yönelik olmayan ve bu problemi çözmek için pratik çözümler önermeyen bir fikir nasıl bir fikir oluyor acaba? Bir arada sıkışmış, sıkıcı bir psikolojik ortamı hafifletmek için, tıkanmış duygularını havalandırmak için ileri sürülen fikirler, ne kadar fikir niteliklerini taşıyabilirler?

İşkence ve tehdit altında ileri sürülen fikirler, ne kadar gerçek fikirler olabilirler?

Mesela Kürtler Türk’tür demek ya da bunu tersini iddia etmek fikir olabilir mi? Önyargılar üzerine bina edilen “fikirler” hiçbir zaman fikir olabilirler mi?

Evet, bu soru listesini çok uzatabiliriz ama buna gerek yoktur…

Biliyoruz; siyasiler, aydınlar, akademisyenler toplumsal yaşamda söz konusu olan bu fikirleri, değişik vesilelerle bizlere adapte etmek isterler. Amaç bir davaya, bir sınıfa, bir zümreye ya da kendi kişisel çıkarlarına hizmet etmektir. Yine biliyoruz; her kesim kendi sınıfsal ve ideolojik çıkarları doğrultusunda fikirler üretir ve bunlara meşrutiyet kazandırmaya çalışır. Söz konusu fikir kümelenmeleri etrafında belli sosyal sınıf ve tabakalar, belli siyasal ideolojiler kendi konumlarını tanımlamaya çalışıyorlar…

Mesela muhafazakarlık, tutuculuk, gelenekçilik özellikle burjuva kesiminin köklü ve soylu aileleri arasında yaygındır. Daha çok kapitalizm öncesi toplumsal formasyonların sosyal tabakaları ve sınıfları bu kategoride hareket ederler. Kapitalizmin vahşi rekabet kurallarına ayak uyduramayan burjuva kesimleri, kendi aralarında daha dayanışmacı ve devletçi bir kapitalizmi tercih ederler.

O nedenle de korumacı ve muhafazakar olurlar…

Liberalizm ise burjuva sınıfının ticaretle uğraşan kesimi ile modern bir çağı yakalamayı çalışan burjuva aydınlar arasında yaygındır. Rekabetçi bir kapitalizmden beslenen, daha çok küçük sermaye grupları arasında cazip olan ve onlar için ana tercih olan bir çekim gücü var; bu da liberal bir düzende sunulan bireysel özgürlük ve yükselme potansiyelidir.

O nedenle bir çok burjuva kesim liberal oluyor…

Sosyalizme gelince; emekçi kesim, ezilen kesim, yoksul kesim ve kapitalizmin sömürü düzenine karşı koyan aydınlar tarafından benimseniyor. Özellikle eşitlikçi, devrimci ve bilimden yana tavır koyduğu için, sosyal anlamda hem belli bir kısım burjuva aydınları hem de gençlik arasında bir çekim merkezi haline geliyor.

Sosyalizmi çekici kılan şey onun eşitlikçi yani ve dünya görüşüdür…

Milliyetçilik fikirlerine gelince; burjuva sınıfı arasında bir baltaya sap ulamamış, insani açıdan biraz şaşkın, hayalleri kırılmış, kapitalist düzenden yeterince nasibini alamamış, yani yeterince kapitalistleşmemiş, kendini başka milletlerden üstün görmeye çalışan, özel yaşamında da biraz dumura uğramış kesimler tarafından benimseniyor.

Niye sizin milletiniz başka milletlerden daha üstündür diye bir soru sorarsanız, abuk sabuk cevaplar alırsınız. Bakınız ünlü Türk ırkçı milliyetçisi Nihal Adsız ne diyor;“milliyetçilik ve savaş istiyoruz. İnsan severlik köpekliktir. İnsanlık milliyetçilikle asla uyuşmaz”

Bunu daha net ifade etmek mümkün müdür acaba? Adam akıllı mı yoksa deli mi?..

Din ve çevreyi esas alan fikirler de, öz itibari ile aslında bağımsız değil daha çok toplama fikirlerden besleniyorlar. Dinin kutsal saydığı kitaplarda, siyasi sorunlarla ilgili boşluklar mevcuttur. Bu boşlukları doldurmak için din, dışarıdan aldığı fikirleri kendi bünyesine monte ediyor. Din siyaseti egemenler tarafından şimdiye kadar bir iktidar aracı olarak kullanılmıştır. Din tek başına şimdiye kadar siyasi fikirler üretmemiştir, daha çok Tanrı ile kul arasındaki ilişkileri düzenlemeye çalışmıştır. Esas görevi de zaten budur…

Çevreci ideoloji de hiçbir zaman tutarlı bir bütünlük teşkil etmez.

Evet, kabaca modern çağımızda siyasi fikirler, daha çok yukarda söz konusu olan ana fikir ırmaklar etrafından dönüyorlar. Bu ana ırmakların yan ırmakları olabilir, bu konuda hiç şüphem yok ama sonunda bu ırmaklar yine aynı denize akıyorlar!..

Şimdi siyasette fikir üretimini, bunun tartışmasını ve fikirlerin benimsenmesini laf kalabalığı ile, retorik ile, demagojik söylemlerle bir tutanlara söylenecek bir sözüm var: siyasi fikirler her şeyden önce toplumsal sorunlarla ilgili olmalıdırlar. Söz konusu toplumsal sorunları çözmeye yönelik olmalıdırlar. Fikir ile nesnesi birbirleri ile uyum içinde olması gerekiyor. Fikirlerin doğru olması gerekiyor, kapsayıcı olması gerekiyor,vs,vs…

Kedinin ciğerin etrafında dönmesi misali, toplumsal sorunların etrafında dolaşmak gibi, siyasi fikir üretenlerin bir görevi olamaz…

Bakınız Türkiye’de yirminin üzerinde siyasi parti Genel Seçimlere katılıyor. Bunların en azında on beş tanesi kendisini sağcı, milliyetçi, muhafazakar, Atatürkçü ve Cumhuriyetçi olarak tanıtıyor. En azında üç tanesi demokratik sol ya da sosyal demokrat olduğunu söylüyor. Bunlar da Atatürkçü ve Cumhuriyetçi olduklarını söylüyorlar!

Ama bunların arasındaki temel fikir ayrılıkları ne olabilir ki? Var mı böyle bir fikir ayrılığı?

Bir ülkede bu kadar fazla sağcı, milliyetçi, muhafazakar partinin olması normal siyasi bir durum olabilir mi? Parti açmak dükkan açmak gibi bir şey midir?

Bir ülkede üç sosyal demokrat partinin olması neyin işareti oluyor acaba?

Sol mirasın üzerine şekillenen yığınla sol grup, fikirlerinden dolayı mı değişik örgütlerde yer almışlar? Yoksa birbirlerini ve fikir mücadelesini pek iyi anlamadıkları için midir?

O nedenle diyorum ki, modern siyaset fikirler üzerinde bina edilmeli ve toplumsal pratiğe uygulana bilinir olmalıdır! Bunun dışındaki bir siyaset, ciddi bir siyaset olamaz.

Çünkü fikri olmayanın zikri de olmaz!