Hayat bir faaliyet ve harekettir…
“Şübhesiz insan için, kendi çalıştığından başkası yoktur!” (Necm Suresi, 39)
- Çalışma en geniş anlamıyla “faaliyet göstermek, çabalamak, sa’y etmek, emek ve gayret sarf etmek” olarak kabul edilecek olduğu takdirde bu faaliyet, varlığın en temel, en belirgin özelliği olmaktadır.
Hayat bir faaliyet ve harekettir. Şevk ise matiyyesidir. Bu noktada faaliyet, var olma ya da varlığını duyma ve duyurma demektir; bu yönüyle çalışma, doğrudan var olmayla alâkalıdır. Zira faal halde olmak için önce var olmak gerekir. Ma’dumun, yani var olmayanın faaliyetinden bahsetmek mümkün değildir.
Ayrıca var olmanın bizatihi kendisi bir faaliyettir, bir aktivite ve oluştur da denebilir. Zira vücutta asla atâlet yoktur. Atalet, vücut içinde yokluk, hayat içinde ölümdür; buna karşılık faaliyet ve çalışma ise asıldır. (Sözler, s.335, s.343)
Vücutta Atâlet Yok. İşsiz Adam, vücutta Adem Hesabına İşler. En bedbaht sıkıntılı muzdarib, işsiz olan adamdır; zira ki atâlet: Vücud içinde adem, hayat içinde mevttir. Sa'y ise: Vücudun hayatı, hem hayatın yakazasıdır elbet! (Sözler, Lemeat)
Ey sa’y ve ameldeki lezzet ve saadeti bilmeyen tembel insan! Bil ki, Cenâb-ı Hak, kemâl-i kereminden, hizmetin mükâfâtını hizmet içinde derc etmiştir. Amelin ücretini nefs-i amel içine koymuştur.
İşte bu sır içindir ki, mevcudat, hattâ bir nokta-i nazarda câmidat dahi, evâmir-i tekviniye tabir edilen hususî vazifelerinde, kemâl-i şevkle ve bir çeşit lezzetle evâmir-i Rabbâniyeyi imtisal ederler. Arıdan, sinekten, tavuktan tut, tâ şems ve kamere kadar herşey kemâl-i lezzetle vazifesine çalışıyorlar. Demek hizmetlerinde bir lezzet var ki, akılları olmadığından âkıbeti ve neticeleri düşünmeden, mükemmel vazifelerini ifa ediyorlar.
Sünnetullah tabir edilen, kâinatta cereyan eden bu sırlı uzun düsturdandır ki, işsiz, tembel, istirahatle yaşayan ve rahat döşeğinde uzananlar, ekseriyetle, sa’y eden, çalışanlardan daha ziyade zahmet ve sıkıntı çeker. Çünkü daima işsizler ömründen şikâyet eder, eğlence ile çabuk geçmesini ister. Sa’y eden ve çalışan ise şâkirdir, hamd eder, ömrünün geçmesini istemez. Hem o sır iledir ki, “Rahat zahmette, zahmet rahattadır.” cümlesi darbımesel olmuştur. (Lem’alar, 17.Lem’a, 8.Nota)
En bedbaht, en muzdarip, en sıkıntılı işsiz adamdır. Zira, atalet ademin ammizadesi, mevtin biraderzadesidir. Sa'y, vücudun hayatı ve hayatın yakazasıdır. (Mektubat, Hakikat Çekirdekleri, 120)
- Medeniyet-i hazıra-i garbiye, semavî kanun-u esasîlere muhalif olarak hareket ettiği için seyyiatı hasenatına; hatâları, zararları, faidelerine râcih geldi.
Medeniyetteki maksud-u hakîki olan istirahat-ı umûmîye ve saadet-i hayat-ı dünyeviye bozuldu. İktisad, kanaat yerine israf ve sefahet.. ve sa’y ve hizmet yerine tenbellik ve istirahat meyli galebe çaldığından, biçâre beşeri hem gâyet fakir, hem gâyet tenbel eyledi. Semavî Kur’ânın kanun-u esasîsi
ferman-ı esasîsiyle: “Beşerin saadet-i hayatiyesi, iktisad ve sa’ye gayrette olduğunu ve onunla beşerin havas, avâm tabakası birbiriyle barışabilir.” diye Risâle-i Nur bu esası ders veriyor.
Bu medeniyet-i hazıranın hârikaları, beşere birer ni’met-i Rabbânîye olmasından, hakîki bir şükür ve menfaat beşerde isti’mali iktiza ettiği halde, şimdi görüyoruz ki: Ehemmiyetli bir kısım insanı tenbelliğe ve sefahete ve sa’yi ve çalışmayı bırakıp istirahat içinde hevesatı dinlemek meylini verdiği için sa’yin şevkini kırıyor. Ve kanaatsizlik ve iktisadsızlık yoluyla sefahete, israfa, zulme, harama sevkediyor.
Elhasıl: Medeniyet-i garbiye-i hazıra, semavî dinleri tam dinlemediği için, beşeri hem fakir edip ihtiyacatı ziyâdeleştirmiş. İktisad ve kanaat esasını bozup, israf ve hırs ve tama’ı ziyâdeleştirmeğe, zulüm ve harama yol açmış. Hem beşeri vesait-i sefahete teşvik etmekle o biçâre muhtaç beşeri tam tenbelliğe atmış. Sa’y ve amelin şevkini kırıyor! Hevesata, sefahete sevk edip ömrünü faidesiz zâyi ediyor.
Hem o muhtaç ve tenbelleşmiş beşeri hasta etmiş. Sû’-i isti’mal ve israfat ile yüz nevi hastalığın sirayetine, intişarına vesile olmuş... Hem üç şiddetli ihtiyaç ve meyl-i sefahet ve ölümü her vakit hatıra getiren kesretli hastalıklar ve dinsizlik cereyanlarının o medeniyetin içlerine yayılmasiyle; intibaha gelip uyanmış beşerin gözü önünde ölümü idam-ı ebedî sûretinde gösterip, her vakit beşeri tehdid ediyor. Bir nevi cehennem azâbı veriyor. (Emirdağ Lahikası, m.394)
ü Peygamberler hem geçimlerini kazanma hem de tebliğ, temsil ve ubudiyet gibi dinî sorumluluk noktasında daima faaliyet içerisinde bulunmuşlardır. Hattâ geçimlerini temin noktasında, birçok peygamberin belli mesleklerin pîri olacak kadar hayatı kazanmada öncüler oldukları bilinmektedir.
Meselâ Hz.Âdem(a.s) ilk çalışan meslek insanıdır. O, hem çiftçilik hem de dokumacılık yapmıştır. Hz.İdris(a.s) terzi ve kalemle ilk yazı yazan, Hz.İsmail(a.s), ilk Arapça yazı yazandı. Hz.Nuh(a.s) ile Hz.Zekeriya(a.s) ise marangozdu.
Ebû Hureyre’nin bildirdiğine göre Resûlüllah(s.a.s), Hz.Davud(a.s)’ın elinin emeğinden başka bir şey yemediğini, Zekeriya(a.s)’ın da marangoz olduğunu haber vermiştir.
Hz.İbrahim(a.s) hububat tohumu satarak geçiniyor, aynı zamanda ziraat ve marangozluk yapıyordu. Hud ve Salih(a.s) ticaretle, Hz.Eyyüp(a.s) çiftçilik, Hz.Davud(a.s) sultan olduğu halde demircilik, Hz.Musa ve Hz.Şuayb(a.s) ise çobanlık yaparak geçinmişlerdi.
Faaliyet, insanların zirveleri olan peygamberlerin belirgin özelliklerinden olunca, onları örnek almak en uygun davranış olacaktır. Nitekim Allah Teâlâ; “İşte, o peygamberler, Allah’ın hidâyet ettiği kimselerdir. Sen de onların yolundan yürü!” (En’am Sûresi, 6/90) meâlindeki âyetiyle, inananlara ve onların şahsında tüm insanlığa peygamberin yolundan gitmemizi, onları örnek almamızı emretmiştir.
Dünya geçimini temin açısından çalışmaya bakıldığında, Allah Resûlü(s.a.s) şöyle buyurmuşlardır: “Bir kimse kendi eliyle çalışıp yediğinden daha hayırlı bir şey yememiştir.” (Buharî, Büyu 15)
“İnsanın kazandıklarının en hayırlısı, çalışıp kazanarak elde ettikleridir.” (İ.Hanbel, 2:354, 357)
“İçinizden kim bana insanlara yük olmayacağına, onlardan bir şey istemeyeceğine dair söz verirse, ben de ona Cennet’te olacağına garanti veririm.” (Tirmizî, Zühd 61)
Bu
beyanlarında, insanları çalışmaya ve haklı kazanca teşvik etmiş; Fahr-ı
âlem(s.a.s) hangi kazancın en temiz ve en üstün olduğu sorulunca da kişinin
bizzat kendi emeğiyle kazandığı işin ve şüpheli olmayan helâl alışverişin en
temiz ve en üstün kazanç olduğunu beyan buyurmuştur.