Ne Şahin Ne Güvercin?

Doğa da şahinlerde, kekliklerde, tavşanlarda, farelerde, aslanlarda, kaplanlarda var… Ama bu bağlamda şu bir gerçektir; hepsinin arasındaki doğal ilişki salt kaba kuvvete ve bu kuvvet üzerine bina edilmiş hiyerarşik bir yapıya dayanıyor. Kaba kuvvetten dolayı bu hayvanlar arasında birisi ötekisine egemen olabilir, ondan daha atak, daha yırtıcı olabilir.
Bu da bir doğa kanunu olarak yorumlanır.
Yapılan itirazlar ve eleştiriler bu doğal olguya değildir….
Fakat bu arada hepimiz şunu da az çok iyi biliyoruz. Burada yaşayan varlıklar içgüdüleriyle yaşarlar. Aralarında kimse zevk için diğerini öldürmez, birbirlerini hor görmezler, birbirlerini oldukları gibi kabul ediyorlar. Kimse ötekinin namusuna göz dikmez! Şahin ve güvercinin çiftleştiğini hiç duydunuz mu? Filin fareye tecavüz ettiğini duyan var mı?
Bu varlıklar kendi aralarında hiç birisi anayasayı, ulusu, hak ve hukuku, demokrasiyi ve insan haklarını tartışmaz. Çünkü onlarda bilinç dediğimiz olgu yoktur. Dolayısıyla Doğadaki anayasa içgüdüler üzerine bina edilmiştir, yazılmayan acil ihtiyaçları dile getirir, içgüdüler de ihtiyaçtan kaynaklanırlar, bunu da biliyoruz.
Söz konusu olan bağlamda tek belirleyici olan dürtülerdir, tek geçerli olan gerçek, belirgin olan motif budur zaten…
Ama bu arada hemen şunu da sormak lazım; Doğadaki ilişkileri, benzerlikleri, sembolleri sizler olduğu gibi bir topluma taşıyabilir misiniz? Doğada egemen olan ilişkileri doğrudan insani ilişkilere dönüştürmek doğru bir uygulama olabilir mi?
Elbette hayır!
Bizler istesek de istemezsek de bazı hayvan türleri toplumda bazı değerlerin sembolü olmuşlar. Mesela güvercin hep barışın sembolü olmuştur. Güvercin ürkektir, sakindir, etrafına dehşet saçmaz. Neden bu sembolik değerleri şahine yüklemiyoruz? Çünkü Şahin güvercine göre daha yırtıcıdır da ondan. Yani yırtıcı olan bir hayvan barışı sembolize edemez. Olamamış da. Mesela bir kurdu koyun çobanı olarak düşünmek ne kadar verimli bir düşünce olabilir?
Tüm bunları neden yazıyorum?
Şundan dolayı;
Gazeteci Ruşen Çakır’la yaptığı bir röportajda Deniz Baykal, Kürt sorunu ile ilgili düşüncelerini dile getirirken şöyle demişti; “bahçemizde güvercinlerde var, şahinlerde var, kartallarda var, muhabbet kuşları da. Neye ihtiyaç varsa, her şey var.”
Yani nabza göre şerbet! Esen rüzgara göre yön belirleme!
Sahiden söylüyorum; rüzgara göre yön belirleyen şeye nedir?
Çoğumuzun aklına hemen fırıldak gelecek tabi!
Fırıldağın neyi sembolize ettiğini de herkes bilir…
Demek ki Deniz Baykal’ın altı oku aslında fırıldaklarmış da, bizler yanlış algılamışız! Halkçılık, devrimcilik, cumhuriyet gibi istem ve ilkeler sadece programlara yazılmak içinmiş!
Samimiyetle belirtmek isterim ki ben bu satırları okuyunca Deniz Baykal’ın kafasındaki düşünceleri anlamaya çalıştım.
Ama nafile!
Deniz Baykal’ın önderliğindeki Sosyal Demokratların bu konuya yaklaşımları esen rüzgarlara göre formatlanmıştır. Hiçbir ilkesel yaklaşımı yoktur bu örgütün. Utana utana, sıkıla sıkıla bazı düşünceleri dile getirdiler şimdiye kadar ama bu düşüncelere kendileri bile içtenlikle inanmadı. Yani dostlar alışverişte görsün misali. Düşündüklerini bile pratike uygulayacak bir kudretten yoksun olan bir siyasi şekillenmeyle istemeyerek karşı karşıya kaldık…
Halbuki evrensel beklenti ve kurallara göre Kürt sorununda en önde olmaları gerekenler, Sosyal Demokratlar olmalıydı. Barışı, kardeşliği, temel hak ve hukuku öne sürenler Sosyal Demokratlar olmalıydı. Çözüm üretenler Sosyal Demokratlar olmalıydı!
Kendisini Sosyal Demokrat ya da Demokratik Sol olarak tanıtan bir partinin sembolü bir beyaz güvercindir!
Ama şunu da hemen belirtelim; Sosyal Demokratım demek bir şeydir, Sosyal Demokrat olmak ise ayrı bir şeydir…
Varken fagel eller fisk, yani ne kuş ne de balık diye tercüme edebileceğimiz İsveçlilerin bir benzetmesi var. Bununla şunu demek istiyorlar: yarı cahil, yarı aydın, ne olduğu belirsiz olan bir şekillenme, netleşmeyen bir düşünce, ne olduğu belirsiz olan bir varlık, somut olmayan bir tavır…
İşte Türkiye’deki Sosyal Demokratların hazin durumu budur…
Bu bağlamda kesin olarak şunu söyleyebiliriz; bahçemizde güvercinlerde var, şahinlerde, kartallarda, muhabbet kuşları da var demek sorunun ciddiyetini kavramamaktır…
Bir şeyi unutmuş sayın Baykal; tilkileri!
Şunu herkes bilir ve görür: Baykal’ın çevresinde birçok siyasi tilki var…
Aslına bakarsınız Deniz Baykal bizlere şunu demek istiyordu herhalde: aramızda sağcılar var, militaristler var, sol olmayan solcular var, Kürt olmayan Kürtler var, devşirime Türkler var, ırkçılar var, şovenistler var, devletperestler var, Sosyal Demokrat olamayanlar var, mürit olan Kemalistler var, İttihatçılar var ve bir de İflah olmamış Turancılar var.
Bunların hepsi bizde mevcut. Şeç şeçe bildiğin kadar! Kullan kullanabildiğin kadar! Koşullara göre bunlardan bazıları öne çıkarlar. Bunlardan hangisine ihtiyaç duyduğumuz zaman, bizler onları rahatlıkla öne çıkarırız demek istiyordu…
Evet, Deniz Baykal’ın Kürtlere verdiği mesaj bu.
Yalınız şunu da unutmayalım: ben şahinim demekle şahin olunmaz. Ben güvercinim demekle de güvercin olunmaz.
Bazen çobanaldatanlar güvercin olarak boy göstermeye başlarlar!
Halk Ozanı Aşık Mahzuni Şerif bir türküsünde şöyle derdi: ta ezelden beri karga şahin olmaz diyordu! Kendilerini şahinlere benzetmek isteyen birçok karga var. Bunlar ciddi yanılgılar içerisindedirler. Kendilerini bülbül sanan leş kargaları da var! Peki, bunlara ne demek gerek?
Hatta birçok çakal kendisini kurt bile zanneder!
Ama herkesin kendi gerçek kimliğiyle ortaya çıkması, en makul olandır bence.
Dolayısıyla sembollerin arkasına saklanmaya gerek yoktur.
Kim ne ise, açık olarak ortaya çıksın. Bu bağlamda siyasetteki münafıkları teşhir etmek bir yurttaşlık hakkı olarak görülmelidir.
İşte o zaman sapla saman birbirinde ayrılır!
Ve böylelikle herkes hak ettiği yere gelir!
Şerefxan CİZİRİ – Nusaybinim.com