Sahte Hayranlık!

Türkiye’deki gazeteciler arasında belirgin bir kast sistemi egemendir. Her gazete ya da yayın grubu kendi siyasi görüşlerine bağlı kalarak bir kadro kurar. Ya da bunun değişik transferlerle yan yana getirir. Söz konusu kadro belli siyasi görüşleri okuyuculara empoze etmek için her türlü olanağı kullanır, olayları manipüle eder, hedef şaşırtır, maddi ve siyasi çıkarlar peşinde koşar. Gündemi oluşturmak ve belirlemek, önemsiz ve şaşırtıcı sorularla insanların beyinleri köreltmek, bunların en önemli görevler arasında sayılır. Bu kadro kendi kast sistemi dışında kimseyi bünyesine almaz. Alırsa da onları hemen kendi kadrosuyla entegre etmeye başlar. Bunu dayatır. Yeni gelen elemanlar ya kısa zamanda teslim olurlar, biat ederler ya da ömrü burada pek uzun sürmez.

Genellikle sürü mantığıyla hareket ederler, takım halinde bir yayın grubunda ötekine rahatlıkla transfer olabilirler. Bu bağlamda önemli olan yayın ilkeler ve ahlaki normlar değildir.

Bu olaya biraz daha yakından bakarsanız şöyle bir egemen anlayışla karşılaşırsınız; birbirine hayran, birbirlerini gereksiz yere yücelten, hata ve eksiklerini görmezden gelen, her konuyu bildiğini iddia eden, içi ve dışı bir olmayan sahte bir grup gazeteci ve yazar ortaya çıkmıştır. Burada söz konusu olan kadro kendi yüce idealleri, temiz ahlak, toplumu doğru bilgilendirmek için yana yana gelmiş bir grup değildir, tersine, maddi ve siyasi çıkarlar uğruna mücadele eden, güç peşinde koşan, toplumdaki belli kesimler arasında hegemonya kurmak isteyen bir kastla karşı karşıyayız.

Şunu da bu arada hemen ekleyelim; Türkiye’deki her yazar, her gazeteci,  her akademisyen elbette böyle değildir. Böyle olmayanlar ayrı bir kategori oluşturuyorlar ama Türkiye’deki ana damar söz konusu grubun temel özellikleri çerçevesinde şekilleniyor. Türkiye’deki gidişata yön veren ilişkiler, söz konusu grubun manipulatif görüşleridir.

Tabii olarak yukarıdaki özellikleri en çok Kürt meselesiyle ilgilenen kesimler arasında net olarak ortaya çıkıyor: Mesela gazete ve televizyonlarda Kürtleri tartışan gazeteci, uzmanlar ve yazarların profiline bir bakın: nasıl sayarsanız sayın, bunlar ancak yirmi otuz kişilik bir gruptur. Güya sağ ve sol görüşlü insanları tartışmalara davet ediyorlar ve böylelikle tarafsızlık ilkesini yaşatıyorlarmış. Hâlbuki bu mesaj külliyen yalandır ve sahtedir. Bu kadroların arasında birkaç tane Kürt’te var. Bu doğrudur. Şekilsel de olsa görüntü tamamdır.

Devamlı aynı insanlar Kürt meselesini tartışırlar. Bu beyefendilerin Kürtler hakkında bilmedikleri yoktur! Kürtlerin bile bilmediklerini onlar biliyorlar! Kürdistan’da soğan ve salatalık nasıl yetişir konulu bir tartışma açın, söz konusu olan beyefendiler, hemen her medya organında boy göstermeye başlarlar! Çünkü onların görevi bu, bunun için para alıyorlar, mevki sahibi oluyorlar ve egemen ideolojiyi meşru hale getiriyorlar. Her şeyi bilirler onlar ama söylediklerinin özüne bir bakın, pekiyi ve doğru bildikleri fazla bir şeyleri yoktur! Kulaktan dolma, bilimsellikten uzak, sosyal, siyasi ve ekonomik derinliği olmayan zırvalamalarla karşılaşıyoruz. Yavan bilgi ve enformasyonlarla durumu idare etmeye çalışıyorlar. Bilmiyorum diyemezler, çünkü şişirilmiş ve sahte olan karizmaları bozulacak! O nedenle Kürtleri ilgilendiren her soruna mutlaka bir cevapları vardır.

Mesela Kürt dili konusunda çok derin bilgileri var, Kürtçe bilmedikleri halde! Mesela Kürtler söz konusu oldu mu hemen, töre cinayetlerini ortaya atarlar. Sanki bu töre ve namus cinayetleri sadece Kürtler arasında varmış gibi bir atmosfer çiziliyor, hâlbuki töre ve namus cinayetleri dünyanın birçok yerinde vardır. Mesela Kürt siyasi hareketi tartışıldığı zaman hemen Kürtlerin bölünmüşlüğünde söz edilir, temsil konusu gündeme getirilir, hâlbuki Ortadoğu da siyasi bölünmüşlük ve temsilden söz edilecekse, bu bağlamda en sorunlu ülkelerin başında Türk toplumu geliyor!

Çünkü Türkiye yekpare bir toplum değildir ve hiçbir zaman da olmadı!

Niye olsun ki!

Şunu hemen kalın çizgilerle bir daha belirtelim; Kürt toplumundaki bölünmüşlük hiçbir zaman Kürt meselesinin adil çözümü önünde bir engel değildir. Olamaz. Yine Kürt dilinin farklı lehçelere sahip olması Kürtçe anadil eğitimi önünde ciddi bir engel olmaz. Türkiye’nin farklı etnik yapılara sahip olması, yine Kürt sorunun çözümünde bir engel olamaz…

Evet, böylesi soruları ve cevapları çok daha uzatabiliriz. Ama medyada oluşan kast grubu her şeye bir kulp bulacağına göre, buna gerek yoktur. Madem temel amaç Kürt meselesini egemenlerin değerleriyle halka sunmaksa, o halde her çözüm önerisine olmaz demeleri sıradan bir görüş olarak kabul edilmeli. Mesela sıkça işitiriz; bir ülkede iki resmi dil olmaz diyorlar! Hâlbuki birçok ülkede iki değil, üç, dört resmi dil de oluyormuş! Avrupa Birliği ülkelerin birçoğunda bu uygulama var ve bunu bilmeyen de zaten cahildir!

Şunu bir daha belirtelim; gazeteciler, yazarlar, kanaat önderleri her şeyden önce toplumsal doğruları ortaya çıkarmaları gerekiyor. Halkı doğru bilgilendirmeleri gerekiyor. Tüm aydın gruplarının temel görevi gerçekleri karartmak değildir, tersine, gerçekleri tüm boyutlarıyla topluma anlatmaktır.

Her şeyden önce Türkiye’deki yazar, gazete ve uzmanların bir ahlaki arınma sürecinden geçmeleri gerekiyor. Siyasi ve ahlaki açıdan iyi temizlenmeleri gerekiyor. Bu amaç için de Antep’in hamamlarında temizlenmeleri ve keselenmeleri zorunludur. Yoksa gerekli olan değişim gerçekleşmez. Ayrıca bunun dışında vicdanla cüzdan arasında özgür bir tercih yapmaları da şarttır.

Yoksa bu sahte ilişkiler bir süre daha devam eder ve toplumsal sorunlar ciddi bir yarar alır.