Sahte İnanç Dünyası

İnanmak pek tabii ki insana özgü bir şeydir. Bunu herkes kabul ediyor. Doğada yaşayan öteki varlıkların bir inanç sorunu yoktur mesela. Onlar daha çok içgüdüleri ile hareket ederler. Bir kartal içgüdülerinin ötesinde neye inanabilir ki? Ya da bir sırtlanın hangi derin inancı olabilir? Aslında bu konuya yakından bakarsanız, inanç sorununun sonunda bir bilgi sorunu olduğu net olarak ortaya çıkacaktır…

Konuları düzgün olarak bilmeyen bir kimse inanmaya başlar. Ya da bildiğini inkar eder! İnkar da bir inanç oluyor değil mi? Hem bilgi hem de inanç insana özgü etkinliklerdir.

Bir deve ben inanıyorum ya da inanmıyorum demez. Çünkü bu onun varlığı ile ilgili bir sorun değildir…

İnanmak insanoğlunun varlığı, geleceği, nereden gelmiş, nereye gideceği, toplum yapısı, faaliyetleri, değerleri, bilgisizliği vs, ile yakından ilgilidir. Burada sıraladığımız alanlarla ilgili sorulara yeterince cevap bulmadığı zaman, bilgilerimiz yeterli olmadığı zaman, sahte bir bilince sahip olduğumuz zaman, genellikle inanma dünyasından borç aldığımız terimlerle olaylara yaklaşmaya çalışıyoruz.

Mesela falcılığa inanmaya başlar…

Tabi konuyu dağıtmamak için hemen şunu söyleyelim; dindeki inanç dünyası bu yazıda bizi pek fazla ilgilendirmiyor.

O başlı başına bir konudur…

Asıl konumuz siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik vs, gibi alanlardaki inanç meseleleridir. Burada saydığımız alanların içine inanç dünyası’nın kavramlarını monte etmeye çalışırsanız, söz konusu etkinlik ve düşüncelerde, ister istemez bir belirsizliğe de neden olursunuz.

Bu kaçınılmaz bir sonuç oluyor.

Mesela birisi sizlere, tarihte Kürt diye bir halk yoktur derse, böyle bir halkın olduğuna inanmıyorum derse, buna ne cevap vereceksiniz?

Şimdi burada ileri sürülen bu iddia bilgisizlikten mi kaynaklanıyor yoksa iddia sahibinin gerçekleri kabul etmemesinden mi kaynaklanıyor?

Kürtler tarihte halk olarak varolabilir ama ben buna inanmıyorum demek neyin belirtisi oluyor acaba?

Kürtçe diye bir dil olduğuna inanmıyorum demek, bilgisizlikten mi yoksa inkarcılıktan mı besleniyor?

Bir kere herhangi bir halkın ve dilin varlığı nesnel kriterlere dayanıyor. Bunu normal olan herkes biliyor.

Bunu kabul etmiyorsanız ve aramızda medeni bir insan olarak dolaşıyorsanız, sorun aslında Kürtlerin halk olarak varlığında ya da dilinin varlığında değildir. Asıl sorun sizin inancınızdadır, sizin normal davranmadığınızdan kaynaklanıyor. Vahim bir saplantı içinde olan sizlersiniz. Yanlış ve nevrotik bir dünyada yaşayan, gerçekleri görmeyen sizlersiniz. Algılama sorunları olan, çarpıtılmış bir bilince sahip olan sizlersiniz. Dünyayı ve çevrenizi düzgün kavramayan sizlersiniz. Çılgın ve çarpık ilişkiler içinde yaşayan sizlersiniz...

Bir kere her hangi bir şeyi iddia eden kimseden şunu beklemek doğru bir duruş olmaz mı? İddiayı ileri süren kişi ya bir şeyler biliyordur ya da iddia ettiğinin şey konusunda hiç olmazsa doğruluğuna inanması gerekiyor!

Yarın yağmur yağacağına inanıyorum demek, herhalde bir kaynaktan, bir kurumdan, deneyimden esinlenmesi gerekiyor insanın değil mi? Yağmur yağacağına dair ya hava durumunu raporunu radyodan dinlemiştir ya meteoroloji kurumu bu konuda yayın kuruluşlarını bilgilendirmiştir ve sizde buradan haber almışsınız ya gökyüzündeki bulutların hareketlerine dayanarak bu iddiayı ileri sürüyorsunuz ya da bireysel deneyimlerinize dayanarak böyle diyorsunuz…

Bunun hiç birini düzgün yapmadan yarın yağmur yağacak demek ne kadar dürüst ve doğru olabilir ki?

Bunu birkaç defa tekrar ettiğiniz zaman da adınız yalancıya çıkar…

Peki, Kürtler de şimdi, aynı sizin değişik gerekçelerle iler sürdüğünüz gibi, kendi açısından sizlerin varlığına inanmazsa, o zaman her iki inançta kendi kriterlerini yaratmış olurlar. Uygun ve mantıklı olan davranış bu değil midir? Sen beni kabul etmiyorsan ben de seni kabul etmiyorum demek, herhalde makul bir sonuç olarak değerlendirilecek. Yani nesnel, tarafsız, bilgiye dayanan kriterler göre değil, inanca dayalı kriterleri esas alırsanız, ortada bir sorun yok demektir!

Nasıl olsa ikinizde yoksunuz!

Kürtler diye adlandırılan kesimler aslında düşmanlarınızın kışkırtması ile ortaya çıktılar, başkalarının maşası oldular, sizinle birlikte aynı coğrafyada hiç yaşamadılar ve her halükarda aldatılmış insanlardır!..

Ne güzel ve basit değil mi?

Kargalar bile bu iddialara gülüyorlar hem de gülme krizleri geçirerek!

Ama nesnel kriterlere göre aramızda bir sorun var, bir halk ve onun dili var, dil olarak ve halk olarak bizler kabul edilmiyoruz, gelişmemize yasalar ve yaptırımlarla engel oluyorsunuz, yani aslında tasvip etmediğiniz, varlığından korktuğunuz, hareketlerinden rahatsız olduğunu bir olgunun varlığına inanmak istemiyorsunuz.

Ve bunu güç kullanarak engel olmak istiyorsunuz…

Öz olarak bunu söylersek; bireysel inancınız toplumsal ve tarihi gerçeklerine önüne geçmiştir.

Mesela manda yuva yapmış iğde dalına

Yavrusunu sinek kapmış gördün mü, diye Anadolu’da bir Türk halk türküsü var!

Bir kere manda iğde dalına hiç yuva yapamaz. Sinekte onun yavrusunu hiç kapamaz Ama inanç bu ise, gerisi de dandik inançlardır.

Sizin de inançlarınız aynı böyledir!

İnançlar doğru olmadıkları için kaba güç kullanmak istiyorsunuz.

Bu güç sadece askeri bir güç değildir, ideolojik, siyasi, dini ve toplumsal yanı ağır basan bir güç kümelenmesidir. Yıllardır bu güç değişik yöntemlerle kullanıldı…

Ama bakıyoruz Kürt halkı ve Kürt dili, Kürt kültürü yine şuracıkta, aramızda, bizimle birlikte yaşıyor!

Belki de azgınlığınız biraz bundan kaynaklanıyor değil mi?

İnkar ettiğiniz, varlığını kabul etmediğiniz olgular her gün güler yüzlü olarak sizlere el sallıyorlar, selam veriyorlar, gerekirse yardımınıza koşuyorlar…

Kardeşlerinize böyle mi davranıyorsunuz? Diye sitemde bulunuyorlar!

Bakınız şimdi, bu konuda zaman daha çok geç olmadan, işler daha fazla karışmadan, daha fazla kırıp dökmeden, beraber, gelin şu sahte inançlardan vazgeçelim.

Birbirimizi olduğu gibi kabul edelim.

Ve coğrafyamızdaki ilişkiler normalleşsin, insanlar nefes alsın, bilim insanlara yol göstersin, geleceğini barış içinde, korkusuzca kursun.

O zaman söz konusu olan sahte inanç dünyasının nasıl kağıttan bir kaplan olduğunu hepimiz birlikte göreceğiz…

Korkak olan kimse yiğitliğini göstermek için sürekli uygun bir fırsat bekliyor. O nedenle de hayatı hep fırsat beklemekle geçiyor!

Garip bir ruh halidir bu değil mi?