Sömürü Rezaleti

İnsani duygularla beslenen herkes, tarih ve toplumsal gelişmelerden haberdar olan herkes, biraz da olsa bilgisi olan herkes, vicdan sahibi olan herkes, dünyamızın şimdiye kadar bir sömürü düzeni üzerine kurulduğunu inkar edemez. Farklı sınıfların olduğu toplumsal sistemlerde sömürü ya açık ve net ya da kapalı ve rafine bir biçimde hep var olmuştur.
Fakat yine de sömürü olgusunu, kendisine saygısı olan bir kimse, kendisini insan olarak algılayan bir kimse, bu olguyu  net olarak savunmaz.
Neden?
Çünkü sömürü ahlaki olarak çirkin bir eylemdir.
Çünkü sömürü açık olarak bir haksızlıktır, bir saygısızlıktır, bir zorbalıktır…
Sömürü olayı, sınıflı toplumların meydana gelmesiyle birlikte ortaya çıkmıştır. Sömürü meselesi  çıkar, gasp ve haksız kazanç sağlamayı belirtmek isteyen ekonomik bir olgu olarak değerlendirilir. Olayın temeli böyledir. Kısacası başkasının emeğiyle yükselmeyi hedef haline getirenler için, bedava kazanç sağlayanlar için, çalışanları limon gibi sıkanlar için, insanların hakkını tam vermeyenler için, sömürü kavramı sık sık kullanılır.
Bu genel tanımın yanında bir de ince ve özgün tanımlar da var…
Bunları da biliyoruz.
Ama genel anlamıyla sömürü, başka insanların emeğiyle kazanılan değerlerin, kendi hanenize geçirme eylemidir. Başka bir deyişle, başkasının sırtından geçinmektir, onların emeğiyle yükselmektir, bedava keyif çatmaktır, zengin olmaktır, makam sahibi olmaktır…
Söz konusu değerleri esas aldığınız zaman, Türkiye’de karşınıza çok iğrenç bir tablo çıkar. Bu tablo istisnasız Dünyanın her yerinde vardır. Ama bu tablo belki Türkiye’deki kadar kaba ve pervasız değildir.
Hiçbir yerde tablo bu kadar çirkin değildir!
Hem mankenler geçidi endamıyla bu pervasızlıklar yapılıyor hem de bu her yanı ile çok çirkin bir görünüme de sahiptir!
Buradaki çirkinlikler açık olarak pazara  çıkmıştır...
Evet, Türkiye’de sömürü yapanlar, bundan geçimini sağlayanlar bunu davul zurna ile birlikte yapıyorlar. Açık yapıyorlar ve emek sahiplerine meydan okuyorlar!
Hemen etrafınıza eleştirel bir gözle bakınız:
O zaman bu tablo her yerde çirkin yüzünü sizlere gösterir ve her yerde sırıtır!
Mesela duyguları sömürenler bir ordu kurmuşlar ve her tarafı topa tutuyorlar; magazinde, siyasette, basında, ticari alanlarda serbest atışlar var. Kim kime, duma duma!
Seviyesiz polemikler, diyaloglar, söyleyişiler, sen ben kavgası, kendilerini bulunmaz Hint kumaşı sananlar, Bağdat’a benim halife diyenler, liderlere en yakın olduğunu söyleyenler vs..
Kim bunu daha fazla yaparsa, kim bunu daha yüksek sesle dillendiriyorsa, sömürünün büyük payını o alır. O şöhret basamaklarına hızla yükselir ve makam sahibi olur.
Sonra etrafına hava atmaya başlar ve bu sömürü düzeninin şaşmaz bir savunucusu olur…
O hiçbir zaman bu düzenin değişmesini istemez. Tam tersine, değişmemesi için havadan sudan bahaneler üretir…
Yine bakıyorsunuz ülkenin zenginliklerini de sömürenler, kendi çıkarları için bir yalakacı kervanını harekete geçirmişler. Her kisve altında zenginler sınıfı savunulur, övülür, göklere çıkarılır, iltifatlar yapılır…
Ama bu zenginliğin temel direği olan emekçiler ortalıkta yok.
Koçlar ve Sabancılar bu ülkede tek başlarına mı zengin oldular!
Bunların evlerini temizleyen bir hizmetçileri de mi yoktu!
Aşçıları, bahçıvanları da mı yoktu?
Bütün iş yerlerinde herhalde tek başlarına çalıştı zavallılar!
Bunun böyle olmadığını sağır sultan bile duymuş ve o tüm olanaklarıyla bunu da karınca kararınca dillendirmeye çalışıyor.
Ama yine de yalakacı kervanı, bunu böyle anlatır. Bu alanda bile bile efsaneler üretir…
Hani sadece sermaye sahiplerine karşı bu tutum sergilenirse, Dünya düzenidir, böyledir der, istemeden bunu kabulleniriz.
Ama gelin görün ki bu yalakacı kervanı her alanda var. Onlar için her değer sömürüye açıktır. İnsanların emeklerini sömürmek sanki bir erdemlik gibi sunulur.
Mesela bu ülkede ne sömürülmüyor ki?
En başta milli duygular, büyük bir hızla ve iştahla sömürülüyorlar. Ucuz kahramanlar türedi bu alanda ve bunlar ortalıkta serbestçe çırit atıyorlar. Bayrak, vatan, millet kavramları etrafında oluşan sahte ve çıkarcı bir ideolojik ve siyasi bir tutum var.
Mustafa Kemal’i sömürüyorlar ve ondan geçimlerini de sağlıyorlar. Bunu bilmeyen mi var? Laikliği sömürüyorlar. Bunu duymayan mı var?
Peygamberimizin mirasını ve anısını sömürüyorlar.
Din sömürüyorlar, evet, dini duyguları açık olarak sömürüyorlar!
Bunu bilmeyen yok!
Kürt sorununu sömürüyorlar. En çok da kariyeristler ve bu çorbada pek fazla tuzu olmayanlar bunu yapıyor.
Kadın sorunlarını sömürüyorlar. Şuraya ve buraya gelmek için kadınların durumunu açık olarak sömürüyorlar.
Cumhuriyeti sömürüyorlar. Bu bağlamdı içi boş bazı sözler söyledikleri için milletvekili olanlar bile var…
Sayın Abdullah Öcalan’ı da sömürüyorlar. Hele hele bu alanda bazı ip cambazları var ki, bunlar diledikleri gibi her mekanda serbest dolaşıyorlar. Parti yöneticileri olmak isteyenler, milletvekili, Belediye Başkanı olmak isteyenler açık olarak bunu yapıyorlar!
Zaten Sayın Öcalan da bu konuda bas bas bağırıyor. Beni sömürmeyin, beni kullanmayın diyor!
Köyleri boşalan vatandaşların mağduriyetini sömürüyorlar.
Mahkemelerden gelen tazminatlara ortak oluyorlar…
İnsan Hakları davasını sömürüyorlar.
Bunu da siyaset ve sömürü aracı malzemesi yapıyorlar…
Peki, bu ülkede Allah aşkına sömürülmeyen bir alan yok mudur?
Belki de vardır, ama benim bu konudan haberim yok!
O nedenle günümüz her şeyden önce sömürüsüz alanlar yaratma günü olmalıdır…