Şüphesiz dil, sadece bir konuşma aracı değildir; aynı zamanda bir anlayıştır. Dil bazen de bir üsluba, tutuma ya da davranışa işaret eder. Hepsinden de öte bazen bir yeniliğe, güncel bir gereksinime olan ihtiyacı belirtir. Dil yaşayan bir organizma olduğu için, yaşamın değişen ve dönüşen akışı içerisinde, yeni koşullara paralel olarak kendini yeniden kurmaya, sistemini güncel koşullara adapte etmeye gereksinim duyar. Zira koşulların dinamiksel yapısına uyum becerisi geliştiremeyen her şey, kendi dönemine yabancı kalarak insan ihtiyacına yanıt veremez olur. Haliyle insanın ihtiyaçlarını karşılama amacını güden kurumlardan biri olan belediyeler de, insanların koşullara bağlı olarak değişen istek ve beklentilerine yanıt olmak için kendilerini yeni koşulların gerektirdiği zorunluluklara adapte etmeye ihtiyaç duyar. Bunun için de yeni dönem belediyelerin bir üslup, tutum ve davranış olarak yeni bir dil biçimini, yani yeni bir anlayışı edinmesi zorunluluğu, halkın en önemli beklentisi olarak önümüzde durur.
Belediyecilik gibi sorumluluk alanı geniş bir kurumun insan hayatı üzerindeki etkisi, diğer kurumların sınırlı sorumluluk alanının etkisinden daha fazladır. Çünkü insanların en büyük mesken alanı olan şehirlerin ihtiyaç duyduğu tüm etkinlikler, belediyelerin sorumluluk alanına girer. İnsan varlığı, doğası gereği herhangi bir mekana (şehir / köy) yerleşik olduğu için tüm pratik maddi ihtiyaçlarından başka, bir manevi varlık olarak ihtiyaç duyduğu temsiliyet kaygıları da belediyelerin sorumlu olduğu alanlardan biridir. Zira insan kendisini temsil eden dil, din, ırk, cinsiyet ve siyasi görüş gibi manevi değerlerini pratik maddi ihtiyaçları kadar (belki daha da fazla) önemsediği için kendi kimliğini temsil eden bu değerleri ifade edebileceği olanakların sağlanmasını ister. Bu olanakların sağlanmadığı koşullarda sadece pratik ihtiyaçların kısa süreli tatminliği, uzun sürede kimlik bunalımını daha da artıracaktır. İki yönlü, yani hem maddi hem de manevi ihtiyaçlarını yaşamsallaştırabileceği olanakların sağlanması durumunda ise insanın yaşama, bir bütün olarak, uyum becerisi artacaktır. Bu açıdan belediyelerin edinmesi gereken yeni bir dil, insan varlığının bu iki yönlü gerçeğine göre biçimlenmesi gerekir.
Şüphesiz yeni bir belediyecilik dili arayışı, bir anlayış olarak belediyelerin sorumlu olduğu kesimlerin ihtiyaçlarının ne olduğuna dair güçlü bir bilgi temeli üzerinde hareket etmelidir. Bu yeni dil biçimi ancak zengin bir halk bilgisi içeriğiyle, koşulların değişen ihtiyaçlarına gerçekten cevap verebilir. Eğer halkın istek ve beklentileri sağlıklı ölçütlerle bilinemezse, içerikten yoksun kalacak olan bu dil biçimi hedefine ulaşamayacaktır. Haliyle yeni bir dil olma iddiasını da kaybedecektir. Ne yazık ki halkın dünden bugüne tecrübe ettiği belediye sorunlarından en önemlisi de belediyelerin, halkın ihtiyaçlarının karşılandığı iddiasıyla yapılan göstermelik ve gerçekte ihtiyaçların ne olduğuna dair bilgi içeriğinden yoksun biçimci çalışmalardır. Yeni bir belediyecilik dili arayışını doğuran neden ise, halk nezdinde belediyelerin saygınlığını tehlikeye düşüren bu güncel sorunlardır.
Belediyelerin, ister yönetici kadroların kişisel özelliklerinde olsun, ister çalışma performanslarında olsun, halk nezdindeki saygınlılıklarının zedelendiği bugünkü koşullarda, halkın güncel maddi / manevi istek ve beklentilerini göz önünde bulunduracak esaslı çalışmalara ihtiyacı vardır. Belediyeler, bir şehrin tüm gereksinimlerini karşılayabilecek araç / gereç ve yönetim kadrosu donanımına ihtiyaç duydukları gibi, aynı zamanda halkların kendi kimliklerinin temsiliyetlerini sağlayabilecekleri bir iradeye de sahip olmaları gerekir. Bundan dolayı farklı kimliklerin bir tehdit gibi algılandığı günümüzün karmaşık dünya düzeninde (özellikle Orta Doğuda),kimlik bunalımının da doğurduğu çatışmaların, savaşların tahrip ettiği şehirlerin ve bu bunalımın doğurduğu kutuplaşmaların sosyo-psikoloji koşullarını bertaraf edecek yeni bir dil arayışı, gelecekteki belediyelerin en önemli ilgi alanı olmalıdır.