Bilinmeyenli Bir Denklem

Sevgi diye bir şey yok.
Barış diye bir şey yok.
Aşk diye bir şey yok.
Özgürlük diye bir şey yok.
Kardeşlik diye bir şey yok.
…

Yok, yok, yok…

Ne çok duyarız büyüklerimizden bu cümlelerden. Öğüt verirler aslında. Yani öyle derler. Ne kadarı anlaşılır bilinmez. Bazılarımız dinler gibi yapar, bazılarımız gerçekten dinler. Yeryüzünde ne çok şey yokmuş aslında büyüklerimizin dediklerini sıralayacak olursak.

Şöyle bir geçmişe gittiğimizde telefon yoktu, yazı yoktu, matbaa, internet, uçak yoktu

Hiçbiri yoktu yıllar evvel.

Ama bugün var…

Şimdi aklıma bir kelime düştü.

“İCAT”

Çok mu zor?

Evet, telefonun icadı, yazının icadı, uçağın icadı çok zor olmalı. Kim bilir ne çok zaman harcanmıştır. Mesela ampulü icat eden Edison … defalarca denemiştir buluncaya kadar. Ne çok çaba sarf etmiştir.

Büyüklerimize geri dönecek olursak ne çok cümle kurarlar sonu “yok” diye biten. Her şeyi icat eden büyükler sevgiyi, barışı, kardeşliği neden icat etmemişler.

Telefondan, yazıdan daha mı zor icadı bu kavramların.

Ya da bazı insanların işine mi gelmez bu kavramların icadı. Biraz oyunbozanlık değil mi. Kavramları diyorum. Mesela eşitliği getirirler, adaletsizce işleyen adalete karşı adaleti getirirler.

Basit, fakat çözümü zor bir soru. Çok bilinmeyenli bir denklem gibi…

Her zaman büyükler doğru söyler. Büyüklerimizin söylediklerine çok önem veririm.

Ve eğer onlar yok diyor iseler, bize de yok olanı icat etmek düşer her hal. Belki de icat edelim diye yok diyorlar her defasında. Kim bilir belki de sen, o, ben icat ederiz.

Her-şey de-ği-şe-cek.

Fakat bir gün biz de büyüyeceğiz ve sonu “yok” kelimesiyle biten cümleler kuracağız.

Ve belki yine icat edilmesi gerekecek icat edilenler.