Din İmajı


Din karşıtlarının dini lekelemeleri bilinen sosyolojik tarihi bir realitedir.  Böyle bir karalama dinin gerçekliğinden ve Tanrıya dayalı oluşundan dolayı kısa süreli bir imaj lekelemekten öteye geçemez. Güneşin balçıkla sıvanmadığı gibi, din düşmanlarının dinin imajını karalamaya mahkum etmeleri de mümkün değildir.  Er veya geç dinin hakikat güneşi bütün ihtişamıyla dinsizliğin oluşturduğu kaosun karanlık dehlizlerini aydınlatacaktır.  Bir dinin en büyük düşmanları onun harici hasımları değil dahili hısımlarıdır. Dinin teorisyen ve kanun koyucusu Yardan olduğundan ama onun pratik hayattaki tatbik edici ayağı yaratılan olduğundan, yaratılanın sözde dindarlık eliyle işlenilen her türlü cürüm bu farkı anlamaktan aciz olanlar tarafından bilinçli olarak dindara değil dinin kendisine mal edilmektedir.
Din ve dindarlık konusunda günüm realitesinde rol oynayan en çarpık düşünce biçimi de budur bence. Şu hakikat asla göz ardı edilmemesi gereken bir husustur. Dindar Allahın yeryüzündeki dinin kendisi değil, dinin kendisine nüfuz ettiği oranda yansımasıdır. Din bireye içselleşme oranında hayata doğru ya da yanlış bir biçimde etki eder. Din bireye yön verdiği ölçüde dindar dini hayata tatbik ederken, dindar dine yön verdiği oranda dinde sapmalar meydana gelir. Tahrif olunmuş bütün dinlerin başına gelen handikap da böyle bir ilişkinin neticesinde meydana gelmiştir. Yahudi’yi Siyonist’leştiren de, Hıristiyan’ı Haçlılaştıran da Müslüman’ı İşid’leştiren de bu ilişkiden başkası değildir. 
Tarihi tecrübenin bizlere miras bıraktığı hakikat bu olmasına rağmen, fıtri ve evrensel karakterli İslam dini, sözde Müslümanların eliyle yavaş yavaş bir imaj kaybına uğramaktadır. Sözde müntesipleri yüzünden gerçek yüzünü, salt varlığını olduğu gibi hayata yansıtamayan İslam dini,  Dindar görünümlü din istismarcılarının, kendi nefsani emellerini gerçekleştirmek için dininin manevi zırhına bürünme teşebbüsü, kadim geleneksel inançlarını din hüviyeti kılıfı altında canlandırma çabaları, pragmatist tahayyüllerini gerçekleştirme gayretleri ve din kabuklu ama dinsiz içerikli heveslerini hayata geçirme hedefleri dinin başına en büyük bela olarak tezahür etmiş bulunmaktadır. 
Bugün iki tip Müslüman portresi sahnede yer almaktadır. Kuranın prototipini çizdiği Müslümanlık ve Müslüman’ın pratik yaşantısıyla hayat sahnesine sürdüğü dublör Müslümanlık. Eğer Kuran’ın portresini çizdiği Müslümanlık modeli Allah’ın istediği ve adına mümin dediği kişi ile canlı hayatta faaliyet gösteren Müslüman kişilik arasında tezatlık söz konusu ise, hangisine İslam’ın Müslümanlığı hangisine de Müslüman’ın İslam’ı diyeceğiz. Bu iki tipten hangisinin eylemlerini inancının kendisine mal edeceğiz. Tabi ki aklı selim ve insaf sahibi kişi, dinin öngördüğü inancın ilkeleri doğrultusunda hareket edeni baz alır ve ona göre değerlendirmede bulunur.  Ama insaftan yoksun ve fıtratıyla barışık olmayanlar hep dini sözde dindarın yaptıkları üzerinden yargılamışlardır.
İslam’ı İslam’ın teorik yasası olan Kuran’dan ve onun pratik modeli olan Peygamberin yaşam tarzından öğrenemeyenler ve İslam’ın Müslümanlığından bihaber olanlar,  hep dini dindarların eylemleri üzerinden yargılamışlardır. Ama Allah, onun dili üzerinden emellerini gerçekleştirmeye teşebbüs eden istismarcıları lanetleyeceği gibi, Allah’ın dinini istismarcı dindarların faaliyetleri üzerinden karalamaya çalışanları da hüsrana uğratacaktır. 
Rengi, dini ve dili her ne olursa olsun, bütün insanlık ailesinin üç mukaddesatını dokunulmaz kılan, dine, namusa ve toprağa saldırıyı savaş nedeni sayan, hiçbir düşmanlığın adalet çizgisinden şaşmayı mubah kılınamayacağını ilke edinen, boynuzsuzun boynuzludan hakkını mutlaka alınacağını teminat altına alan, bir karıncayı dahi ezmeyi etik dışı bulan bir din, nasıl olur da bugün onun adına işlenilen cürümlere cevaz versin. 
Yaşanılan tablonun iki tarafını karalayan her iki resim de İslami değildir. Ne vuranın bir İslami amacı var ne vurulanın bir İslami müdafaası. Öyleyse gelin yaşanılan vakıayı din eksenli yorumlamaktan öte insani değerler minvalinde tartışalım.  Sahibi, kanun koyucusu Allah olan bir dini lekelemek, ne kendi nefsani emellerini gerçekleştirmek için bu dini kullananların haddinedir, ne de dine karşı kin ve nefretlerini salya dökerek saldıranların haddidir.