Din ve Modernite

Bu yazımda günümüzde din ile moderniteyi ele almak istiyorum. Dinin karşısında modernitenin yok olduğu tezini savunanların yanıldığını düşünüyorum. Din, moderniteye karşı değildir. Modernite de dine karşı değildir. Bazı insanlar bu ikisinin uyumunu inkar edip, birlikte yaşanabileceğini kabul etmezler. Pozitivist ve materyalist düşünce akımlarını destekleyenlerin ortaya koyduğu bir tezden öte değildir.

Din ve çağdaşlaşma çelişmemektedir. Biz insanlar bu kavramları çeliştiriyoruz. Ve bunun temel nedeni yanlış çağdaşlaşmadır. Yaşadığımız bölgeyi ele alacak olursak. Biraz açarak kast etmek istediğim; çağdaşlaşacağız derken çağdaş ülkeleri örnek alıp, kendi benliğimizi ve kendi kültürümüzü yadırgayarak, onların kültürlerini ve benliklerini benimser olmuşuz.

Çağdaş ülkeleri örnek almak yerine kendi modernitemizi icat edebiliriz. Başkalarının değerlerini kültürlerini benimsemeden, kendi kültürümüzü ve değerlerimize yadırgamadan sahip çakarak bunu başarabiliriz. Ve en önemlisi de dini moderniteden ayırmayarak onunla harmanlayarak diğerlerinden farkımızı ortaya koyabiliriz.

Mesela, erkek hakkı ve kadın hakkı diye haklar ortaya konmuş, uygulanılıyor. Birçok bayan “kadın hakkı” diye birçok çalışma yapılıyor. Fakat kadın veya erkek hakkı diye bir şey yoktur. İNSAN hakkı vardır. Eşitlikten söz ediliyor fakat kadın ve erkek hakkı diye ayrılıyor. Ne zaman ki bu ayrımcılıktan vazgeçildi işte o gün erkek ve kadın arasında eşitlikten söz edilebilir.

Bahsettiğim eşitliğe teşvik edici en güzel unsurda Kur’ân ve sünnettir.

Rahmet ve sevgi Peygamberi Hz. Muhammet (sav)  hayatı, bu eşitliği en güzel göstergesini barındırmaktadır. Allah Rasûlü, hayatının her alanında adaleti, adil hüküm vermeyi esas almış, bizzat adaletin en güzel örneklerini sergilemiş; aile hayatında, insanlar arası münasebetlerde, hâkim huzurunda, şahitlik sırasında adalet esasını zihinlere kazımıştır. Hepimiz büyüklerimizden duymuşuzdur, kitaplardan, dergilerden okumuşuzdur peygamberimiz (sav) çocuklarını birbirinden ayırmazmış, kız veya erkek gözetmeden severmiş. O ki kız çocuklarının diri, diri toprağa gömüldüğü bir devirde kızı Fatma’ya olan düşkünlüğüyle bilinirdi. Peygamberimizden bir başka örnekte Huneyn Savaşı sonrasında Peygamberimiz farklı bir strateji dener ve bunu anlamayan Zü’l-Huveysıra Peygamberimizin adaletli olmadığını söyler bunu üzerine de Peygamberimiz şöyle buyurur; “Eğer ben adil olmazsam işim bitmiş demektir. Şayet adalet, benim yanımda değeri olan bir fazilet değilse, o zaman kimin yanında adaletten bahsedilebilir!” Söyleyebilir misiniz tarihten günümüze, gelmiş geçmiş, tüm zamanların en büyük çağdaş insanı Hz. Muhammet (sav) değil ise, adaletin en güzel örneklerini vermiş, adaleti temel hakların ve özgürlüklerin korunması, toplumsal huzurun ve barışın sağlanmasının teminatı olarak görmüş insanların en güzeli değilse kimdir… Peki, biz insanlar böyle bir insanı kendimize örnek almamız gerekirken, adaletten yoksun, işi gücü tüccarlık olan, çağdaş diye geçinen insanları örnek almaktayız. Ne yazık bizlere…

Bizler yoksunuz hem kendi değerlerimizden, kültürümüzden hem de moderniteden. Çünkü!!! Bizler kendi modernitemizi icat etmiyoruz. Çünkü istemiyoruz. Çünkü rahata konmak daha kolaydır. Çünkü farklı olmaya hazır değiliz. Çünkü kendi benliğimize sahip çıkmaya cesaretimiz yok