Diyanet(sizsiniz)

Sabiteleri olmayanlar günübirlik yapay gündemlerle suni ortamların kaypak zeminini salyalarıyla ıslatmayı marifet bilirler. Gündem belirlemekten çok esen gündemlerin gürlemesiyle rota değiştirip yelken açanlar ancak gündemin bukalemunu olurlar.  Çift kutuplu bir hayat anlayışını içselleştiremediklerinden ve öteye hesap verme gibi bir endişeleri olmadığından bekarın karı boşaması misali gayretullaha dokunur endişesi taşımadan her gün bu halkın bir başka kutsalına toslarlar.
Gün geldi; bir halkın varoluş omurgasını oluşturan namus mefhumunun içini boşalttılar, gün geldi, emellerine nail olmak için kadını analıktan çıkarıp onu bilinçaltlarına gizledikleri meşum emellerine kalkan ettiler, gün geldi kendileri gibi düşünmeyenleri ya bendensin ya düşmansın deyip ötekileştirerek halktan aforoz ettiler. Sathi ve yüzeysel olarak belki halkın idrakine deli gömlekleri giydirip, ettikleri her küfre alkışlı tempo tutturdular ama oyunun bitiş noktasını hesaba katmadılar. Bireylerin zihin kodlarına işlenmiş fıtri paklık her ne kadar yapay kirliliklerle örtülmeye çalışılsa da, gün gelir hakikat rüzgarları her türlü gayri fıtriliği silip süpürecektir. Her halkın kendine özgü bazı temel fıtri özellikleri bulunmaktadır. Başkasının hastalığına olan tedavi yöntemi aynı hastalığa müptela olan bir başkasına aynı oranda olumlu etkiyi bırakmaya bilir. Hatta yarardan çok zarar da verebilir. Kurtuluşu en büyük düşmanı olan Firavun’nun Tanrısına tapmakta arayan İsrailoğullarının akıbetine maruz kalmamak için, bugün geri kalmışlıklarının faturasını dine kesip, kurtuluşlarını düşman bildiklerinin dininde arayanları uyarmak lazımlıktan öte elzemdir.
Türkler yaklaşık bir asır boyu fıtratlarıyla bağdaşmayan bir zoraki maya ile mayalandırıldılar olmadı. 28 Şubatta kendilerine geldiler. Acaba bizim de kendimize gelmemiz için bir Kürd 28 Şubatını geçirmemiz mi lazım ki kendimize gelelim. Yani kurtulmak için illa helak olmak mı gerekir. Ne yani gaflet uykusundan uyanmak için 80 yıl mı uyutturulmalıyız, kimse kusura bakmasın. Kürdler o kadar sabırlı değil.
Yıllardır Allah’tan aldığımız fıtri haklarımızı gasp edenlerden “Diyaneti Kaldıracağız, Din Dersini Müfredattan Çıkaracağız”’den başka bir hak talebimiz kalmadı mı? Madem gücünüzü halkınızdan aldığınız iddiasındasınız, haydi hodri meydan, bu reform niteliği taşıyan vaadinizi halkınızın onayına götürün bakalım. Eğer bu halkın %90’ı hayır demezse ne deseniz deyin ne yapmak isterseniz yapın. Ama yok, %10’u bile bulmayan cenahın kadru kıymeti sizin zihniyetinizin nezdinde çok daha değerlidir. Zira bu seçkin azınlıkla ortak ideolojik bağınız var.  Bu malum cenaha kendinizi sevdirip beğendirmek için her türlü toslamayı, saldırmayı, kışkırtmayı ve atışmayı mubah görürsünüz. Hem aşkta ve savaşta her şey mubahtır diyenin ideolojisine biat etmemiş miydiniz?
Yazıktır, günahtır dahası gayri ahlaki ve gayri etiktir: başkasına olan kin ve adavetinizin sizi izandan, insaftan ve adaletten saptırması. Ekonomik olarak bölge halkını kalkındırdınız. Bölgedeki işsizlik oranını sıfıra indirdiniz. Yerel yönetimleri halkın hizmetkarı olma bilincine erdirdiniz. Köhnemiş ananelere dayalı Kan davalarını halkınızın gündeminden kaldırdınız. Bu halka sistematik bir şekilde zülüm edenlerden gerekli hesabı sordunuz da sıra Din Dersini Kaldırmaya, Diyaneti lağvetmeye mi geldi.  
Ama itiraf etmeliyim ki, yapılan çıkışa şaşırdın mı dense hiç de şaşırmadım. Zira afaki söylemlerle yıllardır bir halkın sırtından geçinip gerçek emellerini saklayanların tavrıdır bu. Bazen hakikati Allah söyletir derler ya işte bu da o cinsten bir çıkıştı aslında. İdeolojik olarak bilinçaltlarına gömdükleri tahayyüllerinin dışa yansıyan birer tezahürüdür adeta.
Hedef tahtasına konulan kurum ve bu kurumun çatısı altında görev yapan gönüllülerin sayısı artıkça bunların kendi emellerine erişmeleri imkansızlaşacaktır. Zira onların önündeki en büyük engel bu halkın mukaddesatlarıdır. Hatırlamaz mısınız? “Keşke Kürd’ler Müslüman olacağına Hıristiyan olsalardı diyenleri”, “Eğer Kemalistler bizi kabullenmezlerse Kürdistan’a Kürd Haması hakim olur diyenleri” vs.
Hali hazırda Diyanet üzerinde yapılan aleyhteki yorumlar ve meydanlarda bilinçsizce alkışlanan afra tafralar Diyanetten çok Diyanetin temsil ettiği dini hassasiyetleri rencide etmektedir. Zira Diyanet olması gerektiği gibi özgür değildir diyebilirsin ki Diyanetin de tek talebi özerkleştirmektir. Ama görünen tabloda amaç Diyanetin tamamıyla özgür bir kurum olmadığından değil, Diyaneti hazmedemeyenlere şirin görünme teşebbüsü karşılığında En son meseleyi dahi ilk mesele haline getirmektir. “Diyanet İşleri Başkanının Aracını Geri Alırız”ınıza  bişey demem ama onu Cem Evine bağışlayacağınıza işte bu perdeden sözüm var.
Dün Diyaneti kuran felsefi anlayış ile bugün kaldırmak isteyenler arasında aslında su götürmez bir paralellik bulunmaktadır. Şöyle ki, Diyaneti kuranlar, kuruluş felsefelerini duygudan ziyade ideolojik bir düşünce üzerine kurarlarken bugün onu kaldırmak isteyenler ise düşünceden çok zehirlenmiş bir duygu hezeyanı ile hareket etmektedirler. Dün Diyaneti resmi dini söylemin sözcüsü niyetiyle kuranlar yanıldıkları gibi bugün emellerine Diyanetten meşru fetva bulamadıklarından dolayı fetvalarını cem evinden arayanlar da aynı yanılgı feveranıyla hareket etmektedirler.
Ama bu kurum, Desteğini halkından kudretini de sahiplendiği mukaddes ilkelerin sahibinden aldığı sürece, birilerinin hoşuna gitmese de hep varlığını devam edeceklerdir. Zamanında birileri onu kendi nefsani emellerine alet etmek istediler olmadı, halkın gözünde imajını zedelemek istediler başaramadılar, raydan çıkarmak istediler yalpalattılar ama devirmediler.
    Öyleyse Müslümanlık ailesine çobanlık yapıp onu bütün farklılıklarıyla aynı şemsiye altında barındıran hilafetin olmadığı Müslüman beldelerde Diyanet gibi kurumların olması lazımlıktan öte elzemdir neden mi?
    Bir: Kendi etki ve inisiyatifleri olmaksızın ilahi bir irade tarafından kendilerine vehben verilmiş farklılıkları farkındalık haline getirenlere farklılığın bir övünç kaynağı değil ilahi azametin bir tecellisi olduğunu ihtar etmek için,
İki: İktidar olmayı muktedir olmak olarak algılayıp halklarına sultanlık yapmaya kalkışan zalim yöneticilere dur deyip, sizden de büyük Allah var demek için,
Üç: Adalet ekseninden çıkan siyasi erkin yüzüne nebevi mirasın şamarını vurup onu olması gerektiği raya döndürmek için,
Dört: Geri kalmışlıklarını sahiplenmedikleri dini ilkelerde arayan şaşkınları gaflet şaşkınlığından uyandırmak için,
Beş: Afaki söylemlerle halkları ile dinileri arasını açıp, emellerini gerçekleştirmek için İslam’ı sözde Müslümanlar üzerinden vurup dinin imajını dindarın üzerinden zedelemek isteyenlere dur orda demek için,
Altı: Dini ilkeleri iktidar şehvetine alet etmek isteyenlerin yularını sıkıp dizginlemek için.
Yedi: Dini ilkeleri; Mezhepçilik taassubuna yakalananların, tarikatını din yerine koyanların, ilahi nasları ulusal çıkarlarına yorumlayanların, , ırki aidiyetini insani erdemliliğe önceleyenlerin, fetva yetkisini ZİR FEQİH’lere tevdi edenlere dur demek için,
… var olmalıdır.
Peki Diyanet bütün bunları yapıyor mu derseniz: gönül isterdi ki bütün samimiyetimle tamamına evet diyebileyim ama daha değil. Ama eksiklik kaldırılmayı değil tamamlamayı gerektirir. Zira mefsedeti önleme menfaati öncelemekten evladır.
Sancılar artmadıkça doğum gerçekleşmez, içtekiler dile gelmedikçe de niyetler belli olmaz. Demedi demeyin 28 Şubat’ın Kürd versiyonu yakındır.