Fıtrat raydan çıkan insanlık !

Melek ile Şeytanın rol oynadığı oyun sahasının tam orta saha mevkiinde top koşturan insan, her iki tarafa da meyyal bir fıtrat yapısına sahip bir varlıktır. Fıtrat mayası yönüyle melekleşmeye, nefsani dürtülerin tetiklemesiyle de şeytanileşmeye meyillidir. Dar alanda kısa paslaşma ve çalım atmada mahir fiziki ve ruhi bir potansiyele sahip olan insan, zıtlar birleşiminden yaratıldığından dolayı hangi yönü ağır basarsa kişiliğin şahsiyet dümeni de o yöne doğu kırılır. Bünyesinin görünmeyen kodlarında yaratanından bir nüfte ruh olan ulvi yön ağır bastığında melekleşme ötesi ufuklara yelken açarken, ihtiraslarının menşei olan süfli yönü baskın geldiğinde ise hayvandan beter bir derekeye kontrol edilmez bir hızla sürüklenir. İşte üzerinde sağa sola sapmadan, hiçbir şarampole yuvarlamadan takip etmesi gereken yoldur fıtrat rayı. İlahi kelamın deyişiyle Sırat-ı Müstakim’dir bu fıtrat rayının bir başka adı. Bu yolun yolcusu olarak yaratılan insanın önüne çıkan anayolun kavşak noktasında biri sağa yani fıtrata diğeri sola yani fıtrat dışına çıkan iki tali yol bulunmaktadır. Seçimi kendi iradesine bağlı olan insan hangi yolu seçerse o yolun yolcusu kesilir.
Realitenin görünen tablosuna bakıldığında insanoğlunun pratik hayatında bu iki yol ve kimlikten maalesef ikincisinin açık ara farkla baskın geldiğini müşahede etmekteyiz. İnsan denilen muammayı olması gerektiği gibi çözemeyen ve insanın yaratılış felsefesinin nedenini yaratanından öğrenemeyenler hep şu şüpheyle karşı karşıya kalırlar. Acaba insanlık ailesinin atasının yaratılış aşamasında melekelerin “Yeryüzünde bozgunculuk yapıp birbirlerinin kanlarını akıtan birini mi yaratacaksın” itirazlarına haklılık payı yok muydu? Günümüzde yaşanılan hadiselere literal ve sathi bir şekilde bakıldığında meleklerin itirazlarında haksız olmadıklarını tescilleyecek nice nedenler de bulabilirler. Ama hakikat sanıldığı kadar basit ve yüzeysel değildir. İnsanın yaratılış felsefesinin gerekçesi ve insanın varlığını oluşturan bileşimler aynı platformda değerlendirildiğinde gerçeğin böyle olmadığı ve insanın ne olduğu ya da ne olması veya ne olmaması gerektiği ortaya çıkacaktır.
İnsanın yaratılış felsefesinin gerekçesi, yaratanına ibadet etmekten öte ubudiyet etmesidir yani ona biçilen kulluk rolünü kendi öz iradesi ile oynamasıdır. İbadet temeli üzerine inşa edilen ubudiyet abidi bağnazlaştırırken, ubudiyet temeli üzere inşa edilen ibadet abidi en erdemli varlık statüsüne çıkarır. İşte tam da bu noktada insan iki yoldan birini tercih ederek ya özünü bedenine tercih ederek Habilleşir yani erdemli ve kulluk bilinci hassasiyetine sahip bir kul olur, ya da maddi bileşenlerini manevi boyutuna önceleyerek Kabil’leşir yani katilleşir bir başka deyişile fıtratıyla bağdaşmayan, hatta onu hayvanlardan beter bir konuma sürüklenmesine ön ayak olur. Kendi öz iradesi neticesinde kendine bir hayat rotası belirleyen insan Kabilleşme sürecinde hayatın en eli kanlı zalimi, ağzı salyalı gözü dönmüş canisi, kendi cinsinin vampiri, soyunun kurutucusu ve kendi özüne yabancılaşan bir canavar haline gelir. İşte yaratanın hayvandan beter deyişinin arka planında yatan espri de bu olsa gerek. Zira en hunhar hayvan dahi avlarken midesi doyduğunda gözü de doyar ama insanlıktan nasibini kaybetmiş olan insanın midesi doysa da gözü hep açtır.
Evet bugün maalesef ezen ile ezilen, zalim ile mazlum sapla samanın birbirlerine karıştığı gibi karışmışlar ayırt etmek ancak ötelerden bir münafıklar listesinin gelmesi ile ayırt edilebilecek kadar çetrefilleşmiştir.  Nefsani ihtiraslarını kendilerine kılavuz edinenler Kümet atının süvarisi misali artık öz benliğinin istediği menzilde değil nefsani ihtiraslarının arzuladığı yokuşta ancak duruverirler. Sırtında binici başında sorumluluk yuları tahammül etmeyen bu Kabil’leşen insanı dizginlemek adeta imkânsızlıkla eşdeğerdir.
Bugün o imkansızlıkla eşdeğer tablonun önünde hali pür melal bir çaresizlikle durmaktayız. Kabil’e varis olma yolunu seçen insan müsveddelerin dillerinden ağız dolusu gariz cümlelerden başka bir şey çıkmamaktadır. Şizofrenik tavırlı hasta ruhlu maneviyatız cüsseler meydanları doldurmaktadırlar. Merhamet dokunuşu için yaratılış eller cellatlığa ahdetmiş bulunmaktadır. Dün ideolojisini kıskançlık ve ırkçılık temeli üzerine kuran Kabil nasıl bir kargadan medet umar noktasına gelip kardeş katili olmuşsa bugün de soyunun müdavimleri pirlerinin izinden gidin şeytanın gönlünü hoş tutup Rahmana kafa tutarak aynı rotada yol almaktadırlar.
Varsın…
Şeytan, avenesinin sayısının artışıyla sevine dursun
Raydan çıkan insanlık! Cehennemin iştahını kabartsın
Cehennem yok mu arttıran diye davetiye dağıtadursun
Cennet istiftah umudunun peşinde koşsun
Varsın…
Mürekkepten çok kan ve gözyaşı aksın
Kalemlerden çok süngü ve namlular konuşadursun.
O Zaman Ey Kardeş Katili İnsan!
Daha Çok Kargadan Medet Umarsın
Kardeşine Mezar Kazıp Onu Gömmek İçin…
Heft Xwelî Li Serê Min Dersin