Hayatın her alanında ilkeli olmak, hayatta başarılı olmanın en temel ilkesidir. İlke, onurlu bir yaşamın teminatıdır. Hayatta başarı sağlamak için insanların ilke sahibi olması gerekiyor. Çünkü ilke, yol göstericidir, ilke insanlara bir ufuk sunar, tarihsel anlamda bir deneyim sunar. İlkeli insanlarda yol ve amaç her zaman birbirini tamamlar. Adımlarlar, projeler, reformlar, yenilikler bu esasa göre anlam kazanırlar. Şunu hepimiz biliyoruz: İlkeler insanların dünya görüşünün en somut göstergeleridir. Dünya görüşü insanların düşünsel alanda bir resmini bize çizer. İnsanın rotasını bize gösterir, değerlerini bizimle paylaşır. Sunulan resim ile gerçekler birbirleriyle uyum içinde olunca, ilkeler ve yaşam kuralları bir bütünlük oluştururlar ve toplumsal bir vizyonun ifadesi olurlar. Birlikte bizlere bir gelecek ufku sunarlar. İlkeli insan ilkesel olarak neyi savunuyorsa, yaşamını da ona göre dizayn etmek zorundadır. İlkeli olmanın anlamı gerçekten budur. Başka bir şekilde ilkeli olmak olanaksızdır. Bu yoksa söz konusu ilkelerin anlamı da pek fazla kalmaz insanlarda. İnandırıcılık açısından insanların fikri ve zikri de birbirini tamamlamak zorundadır… Yoksa saz bir şeyler söyler, şarkıcı da başka bir makam uydurur… O zamanda yaşamın ahengi bozulur…
Mesela bir ilke demokrasi ise, demokrasiye giden kuralları istisnasız devreye koymak gerekir. Kuralları savsaklamak, demokrasi mücadelesinde ilkeli insanların işi olamaz. Demokrasi önemliyse, bunun tüm gereklerini hassasiyetle yerine getirmek gerekir. Demokrasiyi içimize sindirmemiz ve bunu bir yaşam biçimine dönüştürmemiz gerekiyor. Demokratik kuralları hep rafa kaldırmak, arkası yarın gelecek demek ilkesiz insanların işidir. Neden ilke ve kuralları hep yarınlara havale ediyoruz ki? Bugün yaşanmaya değmez mi bunlar?
Hayatta ilkeli olmak beraberinde elbette bir düzeni getirir, ilkeler bazında bir eşitliği getirir, sevgi bazında bir zenginliği getirir. Çünkü ilkeli insanlar yürekli insanlardır, haksızlığa ve sömürüye başkaldıran insanlardır. Bu değerler sahip oldukları için insanlar ilke sahibi oluyorlar, ilke sahibi oldukları için de bu değerleri savunurlar! Toplum, örgüt, insani ilişkiler, felsefe, sanat, ekonomi vb. gibi alanlarda ilke uygulanmıyorsa, bu ilkeler ne zaman uygulanacaklar ki? İlkeli insanlar ilkelerini uygulamak zorundadırlar, bunlara uymak zorundadırlar, yoksa o ilkeleri kimse ciddiye almaz. İlkeli insanlar, ilkelerine göre hareket rotalarını belirledikleri zaman, onurlu bir yolculuğa çıkacaklar. Onurlu ve dik duruş ancak böylesi bir mecrada gelişme olanağı bulur…
İlkesiz insanlar hep şuraya buraya sürüklenebilirler, korkudan dolayı gidip intihar da edebilirler, geçici başarılar da elde edebilirler, hatta varlıklı ve zengin de olabilirler. Gittiği her bağlamda nabza göre şerbet verebilirler, önüne gelenle selamlaşırlar ve her devrin adamı olabilirler! Kurtla hayvanlara saldırırlar, hayvan sahipleriyle de yas tutarlar! Huyları ve karakterleri belli değildir, çıkara göre huy ve karakter geliştirirler…
Ama bir yandan da manevi olarak yoksullaşırlar, zamanla içi boş bir tenekeye de dönüşebilirler, vicdanlarıyla bir iç hesaplaşmaya da girebilirler, toplumsal statüleri de sıfırla eşitlenebilinir. Yani insanlıklarından tümden uzaklaşabilirler bunlar ve ortalıkta çıplak olarak kalabilirler. O zaman insani kimlikleri erozyona uğrar, kişilikleri şunun bunun ağzına sakız olur. Mesela ilke olarak hırsızlığa, sömürücülüğe, rüşvetçiliğe ve rantçılığa karşı olanlar, aynı zamanda bu özellikleri taşıyan kişilerle ortak iş yaparlarsa, o zaman kendi ilkelerini ve kişiliklerini korumaları olası mıdır? Bunu dünyada başarabilen insan yoktur sanırım! Bir kere hırsızların, sömürücülerin, rüşvetçilerin girdabına girenler, kendilerini bu alanlardan kolay kurtaramazlar. Çünkü birlikte yaşamanın yasaları böyledir, hani derler ya; kiminle iş yaptığını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim!
O nedenle siyasette, bilimde, sanatta, toplumda ilkeler önemlidirler…
Mesela İslami ilkeleri benimseyip bunun gereklerini yerine getirmeyene ne demek lazım? Mesela sosyalist bir dünya görüşünü benimseyenler, bunun ilkelerine göre bir siyaset yürütmüyorsa, neden bu dünya görüşünü savunma ihtiyacı duyarlar? Mesela yurtsever olduğunu her bağlamda ifade edenler, eğer yurtseverliğin değerlerine sahip çıkmıyorlarsa, bu değerler kimlere derman olacak ki? Yurtsever olup kendi dilini, kendi bayrağını, ülkesini, kültürünü, insanını sevmeyenler nasıl yurtsever olabilirler ki? Yurtseverlik salt bir etiket değildir ki, bunun olmazsa olmaz özellikleri var. Bu özelliklere sahip olmayanlar, bu kavramı hiçbir zaman hak etmezler.
Özcesi; her ideolojinin, her toplumun, her siyasi düşünce akımının belli ilkeleri vardır. Söz konusu ilkeler yaşanmak için, uygulanmak için ileri sürülürler. Bu ilkeleri savunmak, onları yaşamak herkesin hakkı olmalı. Herhalde bu ilkeler müzelere konmak için düşünülmemişlerdir değil mi?.
İşte siyasetin ve yaşamın ilkeleri de böyle bir bağlamda önem kazanırlar. Herkes siyasi ilkelerini özgür olarak belirlemekte ve seçmekte serbesttir. Bu demokratik bir haktır ve insan haklarının en temel ilkesidir. Düşünce özgürlüğü de bunu gerektiriyor.
Ama siyasi ilkelerini bir müzelik olay gibi yaklaşanlara da elbette söyleyeceklerimiz olmalı… Böylesi insanlar ahlaki açıdan her zaman sorgulanmalıdırlar.
Siyasi ilkelerine sahip çıkmayan, bukalemun gibi her renge giren, nabza göre şerbet dağıtan, her türlü ortamın insani olanlara diyecek çok söz var. Bunlar gerçekten ilkesizdirler, oportunisttirler, karaktersizdirler, bir o yana bir bu yana şaşkın gezenlerdir, yalakacıdırlar… Evet bunlar bu özelliklere sahiptirler ama bu söz ve sıfatlar arasında bana göre en çok manidar olan bir tane daha vardır; ilkesiz insan omurgasız insandır! Sürüngendir!
İşte ilkesiz insan böyle bir yaratıktır! İlkesiz yaşam ve siyasette aynen öyledir!