İman Çıkmazı

 İslam Felsefi açısından insanın inandığı şeye bilinçli bir şekilde inanması gerekir ki inananın inandığı şey iman olabilsin. Belli bir zihni süreç takip edilmeden ya da katedilmesi gereken inançsal aşamalar bir bir aşılmadan inanılan şey iman olmaktan öte inanç ya da kendini inandırmışlık olabilir.  İşte bu çıkmazdan çıkabilmenin tek yolu imanın mahiyet açısından ne olduğu hangi aşamalar sonucu oluştuğu sorularına cevap bulmaktır.
    İmanı fıtri hüviyetin en kamil noktası olarak gören islam dini sağlam bir imanın nasıl oluşması gerektiği ve hangi vasıflara sahip olması gerektiğini de muhataplarına bildirmiştiri. Örneğin Hıristiyan Skolastik düşüncede iman zandan sonra bilgiden önce gelmesi gereken bir zihni süreç iken islamda iman zan ve  bilgi sonrasında oluşan zihni bir kararlılık ve kalbi bir itminandır.
    Atalarının inandıklarına körü körüne bağlananları kınayan ve belli bir zihni süreç ve bilinçlilik hali sonrası oluşmayıp taklitten kaynaklı inancın sağllamlılığını hırçın dalgaların üzerine inşa edilen tahtadan baraka yapılara benzeten islam dini inananın inandığı şeyin iman olabilmesi için aşağıda sayacağımız o zihni ve kalbi süreçleri bir bir aşması gerekir ki inandığı şeyin adı gerçekte iman olabilsin.
Bu minvalden olmak üzere inanmak isteyen bir iman yolcusu evvela inanacak şeye ilgi duyması gerekmektedir.
               Bu münasebetle iman yolculuğunun ilk basamağını ILGI Durağı oluşturmaktadır. Ilgi bağıyla kurulan bu ilişkide ilgi duyanın ilgi duyduğu şeyden hoşlanma yakınlık duyma ve ona önem vermesi gerekmektedir. Böylece ilgi duyulan şey birey için diğer şeyler arasında seçilen önem verilen ve öncelik tanınan şey olacaktır. Iman da ruhsal ilgi alanına dahil olan bir içsel duygu olmasından dolayı ilgi iman sürecinin ilk aşaması olarak kabul edilmelidir. 
    Sürecin ikinci ayağını oluşturan aşama ise ŞÜPHEdir. Iman konusundaki şüphe alternatifler arasında farkında olmanın bir neticesidir. Dolayısıyla olumlu veya olumsuz bir hüküm konusunda bu zihni durum sahibini araştırma ile sükünet haline doğru iten bir etken konumundadır. Inanç yolculuğunda yaşanılan bu şüphe hali sahibinin durumunu muhtemel durumlarla karşılaştırarak hatalı olma halini göz önünde bulundurup bu şüphe ile imanını safdililikten kurtarıp imanın kuvvetlenmesini sağlamaya yönelik bir hamledir. Zira rasyonel temellere dayanan böyle bir iman bünyesinde herhangi bir şüphe ve risk unsuru taşımadığı için ona sonradan herhangi bir şeyin musallat olması ve onun varlığını sarsması pek kolay olmayacaaktır. Imanın oluşması aşamasında böyle bir şüphe bir motive edici güce sahiptir. Zira bu tür şüphe sahibini zihni bir hüküm ve karar aşamasına zorlamaktadır. Yani bir yönü şüpheye diğer yönü inanca bakan zan durumuna geçebilmek için bir nevi ara basamak görevini üstlenmektedir.
    iman yolculuğunun üçüncü basamağını ZAN oluşturur. Bu durumda zan teredütlü ihtimalli de olsa bir hüküm aşamasına ulaşan zihni süreci ifade etmesi bakımından önemlidir. Zira zihin bu zan vasıtasıyla mevcut durumlardan hangisini tercih edip etmeyecceği konusunda bir benimseme arafesindedir. Ama yine de tam inanç noktasına varılmamıştır. Işte bu noktada zannı inançtan ayıran en temel özellik zanda inananın yanlış olabilme ihtimalini peşinen kabul etmesidir. Islam dini iradeden çok aklı merkeze aldığınan dolayı iman safhasına ulaşmış inançta zan ve şüpheye yer kalmamaktadır. Iman sürecinde zihnin bir bakıma bir hazırlık aşaması olarak nitelendirdiğimiz ilgi ve şüpheden sonra gelen zan aşaması inanca zemin hazırlayan bir zihni aşamayı ifade etmektedir.
    imana giden serüvenin dördüncü durağı BİLGİ durağıdır. Burdaki bilgi imanın değil imandan bir önceki durak olan inancın bir alt derecesini oluşturur. Iş bu gerçeklerden dolayı islam alimleri en hakiki imanın ancak tahkiki bir inançla oluşabileceğini savunmuşlardır.
    İligi ile başlayıp şüphe ile kendisine yer bulan zan ile kendisine temkinli davranılan bilgi ile desteklenip inanç safhasına ulaşan ve nihayetinde kalbin ve zihnin doğruluğunda sebat ettiği zihni süreç ve kalbi itminan ile destelnenen imandır inananılanı mümin eden. İşte böyle bir imandır sahibinin ismi zikre geldiğinde kalbinde huşu, buyrukları üzerine nazil olduğunda imanı kat be kat artan, hayatlarının her safhasında o vardır gibi davralanlar. 
      İşte böyle bir zihni süreç ve bilinçlikik halinin mahsulü olmayan bir imanın sahibini ilkeleriyle dizayn etmesi imkansızdır. Zaten bugün yaşanılan ve yaşatılan her türlü cürmün sözde iman sahipleri tarafından işleniliyor olması bu imkansızlığın en büyük kanıtıdır.
        Sahibinin yaradanına karşı esas duruşunu sağlamayan onunla her türlü gayri ahlaki davranışla arasında set oluşturmayan O her an ve yerde var tasavvurunu içselleştirmeyen inanç iman değildir.
        İnananın iç kalelerini fetheden bir imanın dış tezahürleri ile işte Allahın müminleri dedirtecek bir imanın müminlerin yaşantısında doğması umuduyla.
        Ne mutlu imanla emin olanlara...