...izm tutsaklığı

Hür ve fıtrat kodlarına özgürlüğe olan meyil ile yaratılan insanoğlunu anlamak akla ziyan. Yaratıcısı insanı özgür yaratmışken o illa da kendini kendi gibi başka bir kulun ya da beşeri ideolojin veya felsefi doktrinin ya da siyasi hegemonyanın tasallutuna teslim edip köleleştirilmek için çabalanmaktadır. Bu minvalde İslam peygamberinin insanlık pazarına nefsini süren kişi ya kendini, özgürleştirecektir ya da köleleştirecektir tarihi sözü manidardır.

İnsanın fıtrat kodlarına nakşedilmiş özgürlüğe özlem ve ebedi yaşama tutkusuna rağmen, yaratanına kul olma bahtiyarlığına erişemeyen zayıf insan, kendine bir dayanak bulabilmek için kendi gibi kula kul olma yolunu seçmektedir. Zira Allah’ından yoksun insan mahlûkatın en zayıf olanı iken, Allah yokmuş gibi bir hayat tasavvuru benimseyen insan da mahlûkatın en büyük ve acımasız canavarı oluverir. Ağzı salyalı gözü dönmüş hayvani canavarların midesi doyduğunda gözü de doyuyorken, fıtrat ekseninden ve Allah’a kul olma özgürlüğünden mahrum kalan insani canavarın midesi doysa da gözü doymamaktadır.
İnsanın bu zaaf yönünü bilen resmi ideolojiler ve beşeri doktrinler de insanı köleleştirmek için onu en zayıf noktasından avlama yolunu seçmişlerdir. Allah her bir kuluna ayrı bir kod, farklı bir kişilik, özel ve kendine özgü bir fıtrat bahşetmişken, beşeri ideolojiler tebaalarını köleleştirmek için tek tip toplum oluşturma projesini insanlığa dikte etmişlerdir. Bireysel ve Toplumsal farklılıkları bir zenginlik olarak görmek yerine tehdit olarak addedip farklılıkları ortadan kaldırma yolunu benimsemişlerdir. Ve böylece insanı tek tipleştirerek, idraktan yoksun ideolojilerinin sürüsü haline getirmişlerdir.

Bu farklılıkları da anarşi düzeni içerisinde değil tamamen kanunlar eli ile yok ettiler. Resmi ideolojiye aykırı düşünen ve bu konuda fikir beyan eden herkesi düşman uşağı olmakla itham ederek toplumun vicdanında da mahkûm etmeye çalıştılar. Dün batıda bugün ise doğuda aynı senaryo sahnelenmektedir. Bu senaryodan en fazla nasibini alanlar Kürd Müslümanlar oldular. Senaryo gereği Müslüman Türkler sırf Müslüman olduklarından dolayı resmi ideolojinden bir şamar yerken, Kürtler hem Müslüman olduklarından hem de Kürd olduklarından dolayı iki kere Osmanlı tokadını yediler.

    Aslında oynanılan ve masa başında tasarlanan bu projede Müslümanlara büyük bir fırsat doğmuştu. İktidar olmak için mazlumlarla dayanışma fırsatı. İslam’ın iptidai yıllarına baktığımızda İslam’ın yükselişi, zulmün ve haksızlığın cenderesinde ezilmiş, feodalizmin kirli çarkında hak kaybına uğramışları sahiplenmekle, Allah’ın kendisine hak olarak devdi ettiği hakkı haksızdan alıp hak sahibine iade etmekle değer kazanmış ve hızla yayılmıştır. Bu toprakların her bir taşı haksızlığın şahidi, her bir karış toprağı insan kanıyla yoğrulmuşken, bu mazlum halkın elinden tutan, ona Allah’ın verdiği değeri kendisinden gasp edenlere dur orda senden de büyük Allah var diyen öncüler beklenildi. Bireysel olarak vardılar ama kolektif şuur ve bilinci tesis edemediklerinden dolayı güçlerini birleştiremediler ve ellerine geçen fırsatı değerlendiremediler.

    İşte tam da bu noktada başka aktörler devreye girdi ya da sokuldular. Suya düşenin yılana sarılma refleksini gösterdiği gibi, sevk ve idare edilmeye, idrakinden yoksunlaştırılmaya, geçmişin öcünü her türlü yoldan almayı mubah görmeye hazır bir kitle buldular ve onu kendi emelleri ve izm’lerini hakim kılma doğrultusunda kullandılar. İzm’in batı versiyonu seksen yıl boyunca kendi muhitindeki tabayı sömürmeyi başardı, şimdi sıra izm’in doğu versiyonundadır. Ama göz ardı edilen bir gerçek var ki o da şudur:  Benim halkım başka halkalara benzeyen bir halk değil. Irkını seven ama ırkından çok dindaşlarını sevendir. Partisini seven ama partisinden çok dinini sevendir. Yani sevilmesi gerekeni sevmekle beraber özünde en çok hak ve hakikati daha çok sevendir. Onun için bazen dost meclislerinde bazen ilmi münazaraların tartışma mahifillerinde zikrettiğim şu sözüm bilinçlicedir. Halkımın Marksistsi de Komünisti de Apoisti de Müslüman’dır. Çünkü en değişmez en vazgeçilmez yegane değeri dinidir. Siz hiç “Ben Kürd Bir Müslümanım” diyeni duydunuz mu? Hayır. Onun yerine “Ben Müslüman Bir Kürdüm” diyenini çok duymuşsunuz. İki söylem arasında ince bir nüans olsa da, birinci söylemde dine öncelenen ulus asabiyeti var iken ikinci söylemde ise ulusa öncelenen ümmet şuuru hakimdir.

Bugün kim ne derse desin Kürdler bir kimlik arayışındadırlar. Kucaklayıcı ve kendi öz benliğiyle örtüşen bir üst kimlik. Bu halkın kimlik arayışında kendisine yoldaşlık edecek cesur öncülere ihtiyaç vardır. Kendi izm’ini halkın hakkına önceleyenlere değil, her türlü çabasını halkının selamet sahillerine varılması için seferber edenlere. Bugüne kadar sabıkalı ve görevini ihmal suçundan dolayı en büyük günahkarlar halklarına özgürlük yolunu fethedemeyen ve bu ideali gerçekleştirme hususunda dinamizm göstermeyen alimler ve aydınlardır. Zira Âlimlerinin öncülük etmediği kitleler her zaman farklı oluşumlara yem, emellerini gerçekleştirmek isteyenlere aday kurban ve öz benlikleriyle bağdaşmayan yollara yoldaş olmaya adaydırlar.

Bu noktada düşünen beyinlere, ideal sahibi olan idealistlere düşen en önemli vazife, kurtuluşu yanlış adreste aradıklarından dolayı hiç kimseyi ötekileştirmeden, Peygamber efendimizin takip ettiği tebliğ metodu olan: “önce boşalt sonra doldur” prensibi uygulayarak, girdiklerin yolun yanlışlarından onları boşaltıp, İslam’ın güzellikleri ile doldurmaktır. Zira yürekler LA süpürgesi ile masivanın tortularından temizlenilmeden, İLLALLAH sarayına sağlam bir şekilde varması imkansızdır.

Vakit daha nakit iken halkının selamet sahiline varması için cehennem ateşinde yanmayı göze alan öcülere şiddetle ihtiyaç vardır. Aksi takdirde seksen senedir batı versiyonu … İZM sopası ile dövülen bu halk, bir seksen senede doğu versiyonu …İZM sopası ile dövülmeye devam edecektir.