Değerli okurlarım, Yalanla bir yere varılmaz, çünkü doğru eninde sonunda ortaya çıkar. Bir yalan ne kadar ustaca söylenirse söylenirse, gerçeğin gücünün karşısında yok olur. Bilindiği gibi bununla ilgili olarak da bir özdeyiş vardır: “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” özdeyişinde gerçeğin er veya geç ortaya çıkma diye bir özelliğinin, yalanın ise ömrünün kısa olduğu ve yalanla iş tutanın da bir yere varamayacağını göstermektedir. Halk bilgeliğinin bu deyişine göre ne gemisini yürüten kaptandır ne de atı alan Üsküdar’ı geçmektedir. Diğer bir ifade ile gemisini iyi ve doğru doğru yürüten ve ata doğru ulaşan ve atta iyi binen ancak Üsküdar’ı geçebilmektedir. Yalan dönüp dolaşıp sonunda sahibinin boğazına sarıldığını ve gerçeğin ortaya çıktığını görüyoruz. Bu amaçla “Ahlak “ ve “Doğruluk” ile ilgili olarak Memduh Bayraktaroğlu’nun kaleme almış olduğu ve konumuzla ilgili olarak yazısından alıntı yaparak sizleri baş başa bırakmak istiyorum. Tam Zamanın ruhuna uygun bir hikaye…
Zamanın birinde aç bir adam pazardan geçerken canı armut istemiş.
İlk tezgâhtan iki tane armut almış ve yemiş...
Meyve hırsızını gören pazar halkı adamı yakalamış, daha önceden Padişah tarafından duyurulan bir ilan gereği Saray’a çıkarmışlar...
Padişah müşfik bir ses tonuyla sormuş:
“Hırsızlığın kötü bir şey olduğunu ve cezalandırılacağını bildiğin halde niye yaptın bunu?..”.
“Karnım çok açtı ve armudu da çok özlemiştim dayanamadım Sultanım” demiş adam...
Padişah yine ve adamı kırmamaya özen göstererek:
“Armutlarını çaldığın pazarcıya parasını ödeyebilecek misin?..” diye sormuş...
Adam:
“Param olsaydı çalar mıydım Sultanım” deyip devam etmiş, “ama ülke ekonomisini kurtaracak çok değerli bir bilgiye sahibim...”.
Padişah gülmüş:
“Yahu, kendi karnını doyuramayan biri, ülke ekonomisini kurtaracak hangi bilgiye sahip olabilir ki?..”.
Adam, az önce yediği armutların çekirdeklerini cebinden çıkarıp Padişah’a verirken şöyle diyor:
“Sultanım, bu tohumları ekersen üç gün içinde filizlenip sana altın olarak dönecek...”.
Padişah bu saçma bilgi karşısında kahkahasını tutamamış:
“O halde sana dilediğin kadar çok tarla vereyim git oraya bu tohumlardan ek yetişen altınlardan hem sana da pay vereyim hem de seni serbest bırakayım...”.
“Ama sultanım” diyerek itiraz etmiş adam, “bu tohumları ekip altın olarak toplayabilmek için bir sihir var...”.
“Nedir sihir?” diye sormuş Padişah:
“Bunları hiç hırsızlık yapmamış, hiç yalan söylememiş, halkını hiç kandırmamış, ülkesine hiç ihanet etmemiş biri ekmeli” diye başlamış adam ve devam etmiş, “oysa ben zaten suçüstü yakalanmış yalancı bir hırsızım, benim ektiklerim tutmaz ama siz cihan padişahısınız, çalmazsınız, hiç çalmamışsınızdır, hiç yalan söylememişsinizdir, halkınızı hiç kandırmamışsınızdır, bunu sadece siz ekerseniz tutar...”.
Padişah’ın yüzü kızarmış, ter basmış:
“Yahu ben senin bahçıvanın mıyım, eker miyim ben bu tohumları?..” diye gürlemiş ve bakışlarını ulemaya çevirmiş, “ver bunları bizim Sadrazam’a o eksin...”.
Sadrazam’ın eli ayağı titremiş:
“Sultanım hayatımda hiç tohum ekmedim, beceremem Maliye Nazırım eksin” demiş...
Maliye Nazırı buz kesmiş...
Alnında biriken terleri elinin tersiyle silerken:
“Ben deniz sahilinde büyüdüm Sultanım, balık olsa gidip tutayım ama tohum ekemem...”.
Bir süre hiç kimse bir şey söylemeden Padişah’ın konuşmasını beklemiş:
“Hadi bakalım o zaman” diye başlamış Padişah, “bu adamın elindeki armut çekirdeklerinin altına dönüştüğünü ispat edelim”...
Kaftanının cebinden bir altın çıkarıp adamın kucağına atmış:
“Sizler de bu adama altın atın da tohumların altına dönüştüğünü hep birlikte kanıtlayalım...”.
Herkes cebinden çıkardığı altınları adama atarken Padişah:
“Efendi” demiş, “sen bana çok büyük ders verdin, belli ki fakirliğimizin, ekonomimizdeki felaketin sebebi yapılan hırsızlıklar, bunların hepsini sürgüne gönderip yerlerine tohum ekip altın biçmeye gerek bırakmayacak namuslu, çalmayan, halkımıza yalan söylemeyenleri getireceğim...”.
Günün Sözü :” Eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsanız, cehaletin bedelini hesaplayın.” (Sokrates)
Abdulbaki Akbal
S.M.Mali Müşavir-B.Denetçi