Kur'ân'ın 1400. Doğum Yıl Dönümü -1

Bir zamanlar semasında Kur’ân sedasının kıstırıldığı, Mushafların mezbelelerin altına gömüldüğü, ellerde Kur’ân tutmanın pimi çekilmiş bir bombaya benzediği, Mushaf’ın satırlarını süsleyen Kur’ân’ın mahpus yüreklerde mahkum kaldığı her karışı şehit kanlarıyla yoğrulmuş bu topraklarda: ‘‘ Kur’ânlarınızı kapatın, kadınlarınızı açın !’’ diye başlayan ve ‘‘ öyle bir nesil yetiştirin ki kuranı kendi elleriyle parçalasın !’’ gibi dehşetli bir cinnet halinden bu yılı KUR’ÂN YILI ilan eden bir uyanışa ermemize zemin hazırlayan Allaha sonsuz hamd ve senalar olsun.

            Bu yıl, fıtrat ekseninden sapanların ruhlarını art arda ilahi şoklara tabi tutarak kendilerine gelmelerini, öz benlikleri ile barışık bir hal almalarını sağlayan ilahi ihtarnamenin 1400. doğum yıl dönümü. Dünya semasını şereflendirdiği ilk günkü gibi insanı maddi ve cismani bir beşer olmaktan öteye manevi bir dev irade gücüne dönüştüren bu ilahi saika, bu gün de dünyevileşmenin zehirli pençelerinde bir kukla haline dönen, fıtratıyla arasını bozduğundan dolayı ilahi kelamın deyimiyle duvarlara yaslatılmış kalaslar misali kişiliksiz ve ruhsuz bir et yığınına dönüşen, erdemsizliğin lağımlı bataklıklarında yuvarlanaduran, rotasını kaybetmiş insanlığı selamet sahillerine ulaştırmak için bir göz kırpmayı beklemektedir. İslam peygamberi(s.a.v)’nin deyimiyle ‘‘karanlık geceler gibi işler karıştığı zaman Kur’ana sarılınız… ’’ tarihi sözü bu günler için söylenmiş olsa gerek. Zira Allahın müstesna kelamı olan Kur’an-ı Kerim, evrensel ilahi öğretileriyle mazimizi şekillendirdiği gibi, bu günümüzü ve istikbalimizi de ilahi bir formatla formatlamaya kadirdir. Çünkü O, tarihin hiçbir evresinde, medeniyet kurucu vasfını, model insan inşa etme özelliğini, kötüye giden tarihi seyre müdahale edip ona istikamet verme niteliğini asla kaybetmedi ve ilelebet kaybetmeyecektir de. Yeter ki muhatabı kalbinin kapılarını onu buyur etmek için açsın, benliğinin yularını şeytanın yaveri olan nefsi emmarenin eline değil insanı Allah’a halife kıldıran aklına, idrakine sunsun. İşte o zaman Kur’an, hayatın kalbine inip hayata hayat vermek için dün yaptığı gibi bu gün de ruhlarda devrimler yapıp kalpleri Allah korkusuyla yumuşatacak, ruhları ilahi ilkelerle arındıracak, zihinleri yeniden Kur’anî dinamiklerle inşa edecektir. İnsanlıktan çıkmış insan müsveddelerini insanlık âleminin önüne bir model kişilik olarak sunacaktır. Tıpkı Hz. Ömer’de gerçekleştirdiği ruhi devrim gibi. Bedevi bir deve çobanı iken Ömer; Kur’an O’nu insanlık âlemine serverlik yapacak bir kıvama getirerek, öz kızını diri diri toprağa gömecek kadar katı yürekli, gaddar ve ruhsuz birer cesed iken onu günün birinde hilafet merkezinde hüngür hüngür ağlarken, biricik kızı Fatıma’nın seni ağlatan ne babacığım sorusuna verdiği: ‘‘ Ben ağlamasam da kim ağlasın, omuzlarıma yüklenilen yük o kadar ağır ki, eğer bu gün Kaf dağının eteklerinde ayağı iki taşın arasına sıkışmış yabani bir keçi acı çekiyorsa bunun hesabı babandan sorulacaktır kızım. Bu mesuliyetin ağırlığıdır beni ağlatan.’’ Cevabı verebilecek bir duyarlılık mertebesine getiren de yine Kur’anî öğretilerdi.

            Tekâsür süresinin ilk ayetinin veciz deyimiyle Günümüzün bolluk içinde umutsuzluğu yaşayan, bilgi çağında cahiliye devrinin havasını en kesif şekilde soluyan insanlık alemi, tıpkı Mekkeliler gibi bütün bakışlarını doğrudan doğruya kurana çevirmeli, Mushaf’ın satırlarını sadırlarına (gönüllerine) nakşetmeli, sadırlardan da hayatlarının her anına hakem ve hakim tayin ederek işe başlamalı. LA ile başlayan tevhidi inancın temizleyicisi ile yüreğini köhnemiş bütün beşeri ideolojilerden, felsefî kuruntulardan arındırarak bakışlarını Kur’an’a çevirmeli, deneme amaçlı da olsa bir kez de hayatını Kur’anî ilkelere göre dizayn etmeli, ondan mâsivayı bir süreliğine rafa kaldırmalı ve hayatının dümenini Kur’an’ın otomatik direktiflerine teslim etmeli. İşte o zaman Kur’an, yoldan çıkmış, ağzı salyalı ve gözü dönmüş Mekkelileri mutluluk çağının erdemli şahsiyetlerine dönüştürdüğü gibi, kendilerini Kur’an’ın direktiflerine teslim edenlere, Allah da tarihin imarını onlara teslim ettiği gibi, günümüzün modern yoldan çıkmışlarını da insan olma erdemliliğine erişmelerine kılavuzluk edecektir. Yeter ki, gönlünün kapısını Kur’an’a açsın…

Yunan, Roma, Hint ve Pers seraplarını dağıtan kılavuz, başına musallat olmuş büyük şeytanların da havasını indirmeye kadirdir.

Vahşet ve cehalet devrini saadete dönüştürdüğü gibi, viraneye dönen dünyayı da gülistanlara çevirmeye muktedirdir.

Mekke’nin mustadaflarını dönemin müstekbirlerinin tasallutundan kurtardığı gibi, seni de gerçek özgürlüğüne kavuşturacaktır.

Bir Ayet;

“Rasul: ‘Ya Rabbi!’ diyecek, ‘Gerçek şu ki, benim kavmim bu Kur’an’ı devri geçmiş bir mesaj gibi terk etti!’...” Furkan, 30, itap dolu hitaba muhatap olmak istemiyorsan….

Aç gönlünü Kurana 
 Zira kalplerin kapıları içten açılır…
                    Devam edecek

Melayê Torî - Nusaybinim.com