Yaşanmışlıklarımın zaman kesitlerinde tesadüfen tanışabildiğim sevinçlerimle, geçmişte yaşadıklarımla haşir neşir olan hüzünlerimi de yanıma alarak, acıyan, büzülen yüreğimle, titreyen ayak bileklerimle Şehmusun kabrine gitmiştim.
Olur/olmazlarla yaşamın gittikçe yozlaşıp kirlendiği, kurnazlaşmalar ve nemalanmalarla siyasetin tavan yaptığı, geleceğin tüm kalıcılığını yarının kırıntısına yatırıma dönüştürüldüğü bir süreçte gitmiştim.
Aile şehidimizdir denilerek tüm kutsallarını bir basamak öne çıkayım adına tepelenen kardeşliğin, kirlenmişliğin diz boyu olduğu bir dünyada yaşamadığına sevinmelisin demeye gitmiştim. Bu koşullarda yaşamanın ölümden daha derin ölüm olduğunu söylemek icin!
Yorgundu sanki, olan bitenlere odaklanmış, göz aynasındaki bakışında acayipliklere bakan öfkeli ve biraz da şaşkın bakışlarında hüzün fışkırıyor gibiydi.
Gök kubbeyle her türlü kirliliklerin yaşama alanına dönüşen yeryüzünün arasında kalan boşlukta ikinizin de canı cehenneme! diyecek bir edayla gökyüzünde süzülüp kanat çırpan kuşlara başını kaldırıp bakıyordu. Beyninin her metre karesinde keşkeleriyle desenleştirdiği özlemlerinden söz açıldığında, bakışları bir kaç metre ötesinde doğup büyüdüğü ve özelikle de özlemleriyle hamurlaştırdığı keşkelerle yazılımın yapıldığı evine kayıyordu.
Otuz yıl gibi bir süre devam eden savaşın tüm çirkinlikleriyle yıllar yılı hırpalanan ve özelikle de kardeşin kendi kardeşinin kanı üzerinde nemalanmalarıyla inleyen insanlığın vicdanı kanamaya devam ediyor
Evladını doğuran Ananın Kırılmış kırgın yüreğiyle, bir diğer evladının değerlerini kendi kişisel çıkarlarının mezarına dönüştüren insanlığın karanlık yüzü tam hız devam ettiğini görür gibiydi.
İnsan olmanın doğasında var olan ve var olması gereken insani erdemlerden yana keşkelerin üzerinde bu kadar debelenilirken, yara bere içinde kalan bu coğrafyada barışı sağlamak için atılan adımlar elbette ki insani erdemin en güzelidir der gibiydi.
Kurtuluşun ve kurtulmanın sığınağı olduğu gibi, yok oluşlarının birçok dramına da ev sahipliği yapan BAGOK dağına çevrilen yüzümü görmek arzusundaki bakışlarını anlamıştım. Bagokun gizemli doruklarına yüzünü çevirdiğimde, uzun yıllarla süren acımasız savaşın karanlık çarkının zehirli mürekkebiyle karabatak filminin senaryosunu yazdıran senaristlerin hünerlerini okurcasına bakıp bakıp dalgınlaşıyordu. Dişlerinin gıcırtılarıyla birlikte, insan ve sonrasında var olan tüm canlıların özlemleriyle desenleşen keşkelerin bu kadar hoyratça heba edilmesine ağlıyor gibiydi beyni.
Başını çevirip bakışlarını Cudi Dağının üzerinden, Barzan ve özellikle de Kandil dağına çevirdiğinde, insan ve her türlü canlıya acı çektiren ve anaların yüreğine akan göz yaşları deposuna çeviren bu savaşın, gerekli olan tarafını gereksizlerden hesap sorulmadan uyacağınız uyku bile size haram olsun! der gibiydi. Sağ göz bakışları evine yönelirken, sol göz bakışları da kucağında yattığı Ana toprağına kilitlenmişti. Sağ gözünde akan bir iki göz yaş damlası ise, kardeşimdir dediği kandaşının, kendi değerleriyle desenleştirdiği özlemlerini nasıl da satışa çıkartıp pazarlayan şerefsizliğin destanını yazar gibi içini çekmişti.
Ağlamaklı titreşim nöbetine tutulan yüreğinin homurtuları ise, insan yaşamı her ne kadar tüm değerlerin üstüdür deniliyorsa da, insan olmanın değerlerine değer verecek bir duyguyu kendi içinde barındırmıyorsa, o üstünlüğü kabul etmiyorum dercesine yüzünü buruşturmuştu. Yüzünü yüzüme dönerek Bak Abe! Eğer insanoğlu insanlığını insani erdemle idame ettirmekten aciz ise, bilmelisin ki, insanın insani denilen insanlığı bir çırpıda yutabilen insan soyundandır der gibiydi.
Vedalaşmanın zaman kesiti gelip çatmıştı.
Ülkemi ve özgürlüğü, uğruna savaştığım değerleri kalbine gömer gibiydi. Sakladığı bu değer sizlere emanet olsun diyordu.Birlğiniz dirliğiniz olsun! Bizler bir taş koyduk, birşeyler ektik. Sizler ve doğacak çocuklar taş koymaya ve bir şeyler ekmeye devam etsin. Ölüm ile yaşm ikiz kardeşdir. Bu dünya sürdükçe böyle devam eder demeye getiriyordü.
Son bir dudak kıpırdamasıyla genç yaştan sonraki tüm yaşamını kendisiyle yaşadığı anılarıyla geçirmekle birlikte, Canan ve Gülistan kızlarına mükemmelin ötesinde analık yapan sevgili hayat arkadaşını çok ama çok özlediğini söylememi istemiş gibiydi. Hafif bir gülümsemeyle dostlarıma selam söylemeyi unutma be abe! dercesine gözümün içine bakıyordu.Tepe takla baş aşağı yuvarlanan kanlı savaşımların gidişatlarına, barışın samimi diliyle barış takozunu kullanma sürecini başlamaktan bir zarar gelmeyeceğini anlat dostlarıma der gibiydi, Dr Mehmet Tanhanın şahsından diğer tüm erdem sahibi dostlarıma sevgilerimi ilet Abe! der gibi gözünü kırpmıştı